tag:blogger.com,1999:blog-107109932024-03-08T02:44:16.482+03:00öylesine, kendim için..neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.comBlogger275125tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-34206193091555824022008-04-27T14:06:00.005+03:002008-04-27T16:32:45.300+03:00Paraşüt<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxjIESjrIgofOGP2Tj52cgvL9CTvtN4oEtEujkoh2xJIcT7OCSy2ein46ADYPodRMPB7dZ-_TtnO8EV0VOoyVuUI_XBaolzpAwPfo3IAEBrwjbQbqsyEbznWhTeiiZnSPZ874/s1600-h/parasut.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhxjIESjrIgofOGP2Tj52cgvL9CTvtN4oEtEujkoh2xJIcT7OCSy2ein46ADYPodRMPB7dZ-_TtnO8EV0VOoyVuUI_XBaolzpAwPfo3IAEBrwjbQbqsyEbznWhTeiiZnSPZ874/s400/parasut.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5193880670900539458" border="0" /></a><br />Hiç bu kadar çok paraşüt çiçeğini bir arada görmemiştim. Gerçi çocukken ismini de bilmez, kardeşlerimle birlikte koyduğumuz ortak bir isimle anardık: Üflengeç.<br /><br />Dayanamayıp aralarına daldım pek tabii, üfledim bütün nefesimle. Baktım ki garip garip bakıyor, dayanamadım:<br /><br />+ Ne var?<br />- Yoldan yürüsene, çocukluğunu yaşayamamış gibi davranma.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-16076812409755968822008-04-06T00:57:00.004+03:002008-04-06T01:05:13.185+03:00Garip DöngüBen, benim. <br /><br />Bu da olabilecek en garip döngü. Dönüşlü fil gibi, hani biraz da karadeliklere öykünen.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-30432374970979048662008-02-21T02:07:00.006+02:002008-02-21T10:19:45.816+02:00İlişki ve SüreçlerHerhangi bir şekilde <span style="font-style: italic;">ilişki </span>içindeki kişilerden her biri, bir diğerinin içten içe yaşıyor olduğu süreçlere saygılı bir mesafede durmayı bilmeli. Yaratıcı da buna önem veriyor olmalı ki kitap göndermiş, süreçlerin <span style="font-style: italic;">kendi seyrinde </span>sürmesi için, tek tek çıkılacak basamaklar koymuş. Üstelik bu kemâlât için bir ömür boyu mühlet vermiş.<br /><br />O halde birine, "şunu anlamıyor olman ne fena, bilsen pek de güzel" demek, ziyadesiyle kaba bir davranış olacaktır. Halbuki kendisi dışındaki herhangi bir insanla [<span style="font-size:85%;">velev ki bir anlık da olsa</span>] <span style="font-style: italic;">ilişki </span>tesis eden kişi zerafetten nasiplenmelidir.<br /><br />...<br /><br />Evet, yaklaşık olarak böyle bir şeyler karaladım bugün defterime, böyle dedim kendime.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-62952620588872510052008-02-16T12:47:00.003+02:002008-02-16T12:49:50.163+02:00BörekBir gün şehre kar yağıyordu. Taze börek var, çıtır çıtır dedim. İstemediler hava soğuk diye.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-53452214476830182242008-02-08T10:21:00.000+02:002008-02-08T10:24:55.466+02:00ErkenHiç bir ölüm erken değil. Benimkinin de olmayacağı gibi.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-21363405489541530372008-01-17T16:01:00.000+02:002008-01-17T16:04:16.088+02:00TütsüGüneş vuruyor penceremin önündeki çiçeklere, deniz sakin, rüzgarsa yok gibi. Fındık kokulu bir duman yükseliyor parmaklarımın arasından.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-50956882356202963352007-12-31T21:52:00.000+02:002008-01-02T08:59:41.967+02:00Cahit AmcaHer gün işe giderken veyahut başka bir gün başka bir yere giderken, sabah güneş doğmadan uyanıp koştururken, yahut öğle saati bir karşılamaya koşarken önünden geçtiğim dükkanın sahibidir Cahit Amca.<br /><br />Eski ve bakımsız bir köşkün altında, ne ufak ne de büyük, düzenli fakat pırıltılı olmayan bir dükkanı vardır. En az yirmi senelik olduğunu tahmin ettiğim tabelasında "Tesisatçı Cahit Usta" yazar.<br /><br />Cahit Amca az konuşan, genelde yalnız dolaşan, hoş sohbet ama sohbeti uzatmayan, halim-selim ama ezik olmayan ilginç bir adamdı. Bir sefer kendir lazım olmuştu, bir seferinde de bunu nasıl yaparım diye danışmıştım kendisine. Böylece tanışmıştık. Ha, bir de beyaz kıvırcık saçları vardı.<br /><br />Yılın son sabahında, erken bir saatte vapura yetişmek için hızlıca yürürken, camına yapıştırılmış a<span style="font-size:85%;">4</span> boyutundaki kağıt dikkatimi çekti: "Tesisatçı Cahit Amca vefat etmiştir. Cenazesi İmrahor'dan kalkacaktır."turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-56299539454162873572007-12-23T01:09:00.000+02:002007-12-23T01:11:07.334+02:00İyi GecelerGecenin körü olmuş. Hiç bir ışık yanmıyor evin içinde. Gece karanlık olmalı, ışık niye ki?<br /><br />İnsanlar gelmişler, iyi geceler demişler ve kapıdan dönmüşler.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-76819416622192152952007-12-21T22:36:00.000+02:002007-12-21T23:18:23.973+02:00DönerlerSize ne anlatayım istersiniz? Her sabah doğan güneşin çok uzaklardan kimleri çekip getirdiğini bilir misiniz? Uyanır ve derler ki; gemilerle her gece biz çok uzaklardan döneriz.<br /><br />Yavaşça çeker getirir güneş, hayır koparmaz. Sonra yine yavaşça götürür. Dönüşlü olan hiç bir şey kopmaz. Dönüşlü fiiller gibi kendine dönen insan, kendinden kopmaz. Dönüşlü fil hayattan kopmaz. Dünya döner, güneşten kopmaz.<br /><br />Bir de pervane var...<br /><br />---<br /><br />Çok uzaklardan dönerler belki her bakışta. Başka alemlerin erbabı olmuşlardır, kimse bilmez.<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-ouzX_MFv3Q1UIdpGPpLMTTYSYV-xMl3aqOxPWcXl_EGIRCcuDCc62drucbkaKJHHrnwtZExme3ZPFHBLAKnY2CmZlRIKv4js8vOVLSgLgJAqAYgnwywKH_LvlXCySMvmmmo/s1600-h/kutu.gif"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh-ouzX_MFv3Q1UIdpGPpLMTTYSYV-xMl3aqOxPWcXl_EGIRCcuDCc62drucbkaKJHHrnwtZExme3ZPFHBLAKnY2CmZlRIKv4js8vOVLSgLgJAqAYgnwywKH_LvlXCySMvmmmo/s400/kutu.gif" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5146537753046388114" border="0" /></a><br />Her bir kutu dıştan bakıldığında birbirinin aynı ne de olsa. İçinde koyun mu var, yoksa bir kedi mi? Tasması da nerde koyunun? Kedi hem var, hem yok. Ya koyun? O da öyle. Kutuların dışı hep aynı. Kimi kutular gördüm, içi hiç kutu gibi değil, kocaman. Çünkü dönüşlü. Dönüp duruyor tıpkı bir evren gibi, muhayyile gibi. Kutuların dışı hep aynı.<br /><br />Çok uzaklardan dönerler, bir evren büyüklüğünde kutularının içinden çıka gelirler. Kutuların dışı hep aynı, çıkınca dışına kimse bilmez işte.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-74081710803063294852007-12-21T16:34:00.000+02:002007-12-21T22:04:25.279+02:00Blog ve Yeri<a href="http://flynxs.blogspot.com/2007/12/blogun-hayatmzdaki-yeri-mim.html">Blogun hayatımızdaki yeri</a> konulu bir mim başlamış ve hatta bitmiş bile. Bir süredir yazmadığımdan bu mim de bekleyen dosyalar arasında yerini almıştı ve şimdi günyüzüne çıkıyor işte.<br /><blockquote>Blog yazmaya nasıl başladım?</blockquote><br />Bundan yaklaşık üç sene kadar önce etrafta bu kadar çok blog yokken bir seyir defteri tutmak için başlamıştım. Kendi kendine yazarken birilerinin okuyor olması bir miktar teşhircilik sosu katıyor gibiydi ve bunu aşabilmek için olayları değil de kavramları yazmayı tercih ettim. Bu yüzden metinler çoklukla kapalı ve zata mahsus bir hal almış olabilir.<br /><br />Yazmaya başlarken gözettiğim bir diğer husus, bir şekilde ortaya çıkan çeşitli fikir-duygu durumlarının derli toplu arşivlenmesiydi. Zira blog yazma aşamasına gelene dek yazdıklarımın bir kaydı olamadı.<br /><blockquote>Blog yazılarımın konusu belli bir çizgide olması için çaba gösteriyor muyum? Yoksa içimden geldiği gibi mi yazıyorum?</blockquote><br />Evet, blog yazılarımın belli bir çizgide olması için çaba sarfediyorum: öylesine kendim için. Bu yüzden içimden geldiği gibi, sadece içimden geldiği gibi yazılması önşartını arıyorum kendi cümlelerimde.<br /><blockquote>Blog yazmak için gün içinde bazı şeylerden feragat ediyor muyum?</blockquote><br />Blog yazma işi bir nevi içimdekileri dökme seansı olduğundan bunun için ayırdığım vakti diğer başka bir şeyden feragat ediyormuş gibi tanımlamak istemem. Ve fakat bunun yanında, sadece içimden geldiği gibi yazmak istediğim için ancak başka şeylerden arınmış olmam gerekiyor. Böylece bir şeyleri erteleyip blog yazma işine girişemediğim sonucuna varabilirim.<br /><blockquote>Blog yazmak benim için eğlenceli bir uğraşken şimdi artan bekleyiş yüzünden zorunlu bir hal almaya başladı mı?</blockquote><br />Hiç bir zaman düzenli yazabilen bir insan olamadım. Bu yüzden periyodu ne kadar geniş olursa olsun süreli yayınlarda yazamayacağımı düşündüm hep. İnsanların düzenli yazı bekliyor olmalarını da yazma sürecimi etkilememesi için pek dikkate almıyorum. Halihazırda görüldüğü üzere bir günde iki yazı da olabilir, iki hafta boyunca tek bir harf bile düşmeyebilir. Neticede öylesine kendim için yazdığıma göre beklentilerin bir zorunluluk oluşturmaması gerek, öyle değil mi?<br /><blockquote>Blog yazmayı daha ne kadar sürdüreceğim?</blockquote><br />Bu konuda herhangi bir öngörüm yok. Herhangi bir konuya yoğunlaşmayıp seyir defteri şeklinde devam ettiğim için olabildiğimce sürmesini diliyorum.<br /><br />---<br /><br />Tabii ben de insanların neden ve nasıl yazdıklarını merak ediyorum. Bu cihetle, "<a href="http://birdelininguncesi.blogspot.com/">Bir Delinin Güncesi</a>"ni, "<a href="http://pur.divit.org/">Pur</a>"u ve "<a href="http://divvida.blogsot.com/">Imagine Room</a>"u sobelemek istiyorum. Evet, çok eskiden mim değil de sobelemek derdik biz buna.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-68084083599219136382007-12-01T23:04:00.000+02:002007-12-02T00:10:00.204+02:00Sana Değil, Senin İçin AğlasaydımHayal dergisinin güncel sayısında bir Reşide Sarıkavak şiirleri incelemesi var<span style="font-style: italic;">mış</span>. Derginin dosya konusunun 'şiir ve zeka' olmasını es geçip, metinde dikkatimi çeken bir paragrafı şuracıkta alıntılamak isterim.<br /><br /><blockquote>(...)<br /><br />Sarıkavak, şiirini genellikle karşısındaki muhatabına söyler. Muhatap aynada yansıyan kendisidir aslında. Çünkü şiir yazılmış ise söylen(e)memiş demektir. Ve şair kendisine sığınmaktan başka çare bulamamaktadır. Sarıkavak kendisinden ve şiirinden beslenmesini bilen bir şairdir. Melankoli ona tuhaf bir hafiflik katar ve şiirini havalandırır. <span style="font-style: italic;">"oturupta karşında / sana değil / senin için ağlasaydım" </span>derken gözyaşının nasıl değer kazanacağını pratik bir şekilde anlatmaktadır. Muhatabını bu denli önemseyen şair biraz sonra <span style="font-style: italic;">"bu kez sana da ağlamadım" </span>diyecektir. Gözyaşının bittiği noktayla şiire konulan nokta aynıdır. Son zamanlarda şiirimizde göze çarpan umuma hitap etme tarzını benimsemeyen Sarıkavak, şiirin içine bir "sen" koyarak romantik olduğnu farkettiriyor. Şunu da ilave etmeliyim ki; romantik olması sembolist olmasına engel değildir. <span style="font-style: italic;">"bir avuç su içip de / dönüp sırtımı gittiğim / ırmakta olmadı hiç gözlerim / o yüzdendir / mirasım da yok / affedin". </span>Gitmeyi ve aidiyetsizliği bu denli vurgulayan Sarıkavak, terekesinde hiç malvarlığının olmamasından ötürü af diler. Bu mısralardan yaşamın bir ırmak kıyısı olduğunu, akan giden zamanın ise ırmağa öykündüğünü, ölmeyecek kadar suyun kendisini ihya ettiğini metaforlara hâkim olarak okura anlatmıştır.<br /><br />(...)<br /><br />Cihat Duman</blockquote>turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-86106636154515939202007-11-21T23:15:00.000+02:002007-11-21T23:37:04.667+02:00Çok Zor Bir Şey İstedin<a href="http://optikfenomen.blogspot.com/">lenore</a><br />aaah<br />böyle de yenmez ki ya. insan ölebilir bile böyle yerse yani<br />teşekkürr hem :)<br /><br />turuncu<br />:)<br />ne yedin?<br /><br />lenore<br />balık!<br />hem de çinekop, naber.<br /><br />turuncu<br />vav!<br />fosfor ha!<br /><br />lenore<br />ama çakal balıkçı<br />öyle atıvermiş balıkları<br />ayıklamakla uğraştım bir de. katlettim yavrucakları :(<br />napyim. ölüydüler zaten<br />martin luther yaşasaydı ölmezlerdi bence<br />bakalım yeni kahramanlarımız nereden nasıl çıkacaklar<br /><br />turuncu<br />bir balıkçı köyünden bile çıkabilir, öyle değil m?<br /><br />lenore<br />bal ıkçı köyü<br /><br />turuncu<br />yok o kasabaydı<br /><br />lenore<br />baksana, bütün köylerimiz kasabalarımız baldan<br /><br />turuncu<br />ya şehirlerimiz?<br /><br />lenore<br />şehirler elmaşekeri.<br />şekeri de yapay<br /><br />turuncu<br />ballı lokma tatlısı istiyorum o halde<br /><br />lenore<br />görüntüsü de, öyle bir şey işte<br />hadi yapalım<br />nasıl yapılıyor<br /><br />turuncu<br />eeeööö. yonca evcimik'e bağlanıyoruz şimdi<br /><br />lenore<br />hadi hayırlısı.<br /><br />turuncu<br />hattı cevap vermiyor, daha sonra tekrar deneyiniz<br /><br />lenore<br />tatlının içine lokma koyuyorlar bence<br />üstüne de bal döküyorlar :(<br /><br />turuncu<br />tadını bal mı veriyor?<br />yoksa balına tat mı veriyor?<br /><br />lenore<br />balina tat!<br />haaha<br />bilmem.<br />lokma da tatlı ki<br /><br />turuncu<br />öğğk. balina yağlı olur<br /><br />lenore<br />neden şekerliler tatlı acaba sadece<br />diğerleri tatsız sanki, heh<br />şekermerkezcilik.<br /><br />turuncu<br />diğerleri tuzlu<br /><br />lenore<br />tüm insanların şekere zaafı var di mi.<br /><br />turuncu<br />arada kalan ibneler tatsız-tuzsuz<br /><br />lenore<br />olmaS<br />acı, ekşi<br />tatlı adana<br />hmm<br />meyve var bir de<br />tatlı-tuzlu-meyve<br />bir de kahve.<br /><br />turuncu<br />eöö çok karıştı<br />ben standart türk insanıyım<br />iki kutuplu düşünebiliyorum<br /><br />lenore<br />haha<br /><br />turuncu<br />ötesine kafam basmıyor<br />ya sağ, ya sol<br />ya ön, ya arka<br />ya vatansever, ya vatanhaini<br /><br />lenore<br />ya koko, ya cambo<br /><br />turuncu<br />mambocambo?<br /><br />lenore<br />şarkı mıydı o ya<br />ya şarkı, ya şarkı<br />vatansever kime denir acaba<br /><br />turuncu<br />bir ölüsever var<br />vatansever denen şey ölüsevere benziyor mu<br /><br />lenore<br />ölü sevmezsen garipsemiyorlar ama<br />vatanı sevmemek çok, çok kötü bir şey.<br /><br />turuncu<br />hmm hain olmasak ama sevmesek de<br />öylece dursak?<br /><br />lenore<br />olmaS<br />ya seversin, ya sevmezsin<br /><br />turuncu<br />niye<br /><br />lenore<br />ya sev ya terk et<br />of korkutuyorum di mi seni<br />korkma :(<br /><br />turuncu<br />neyden korkucam?<br />:)<br /><br />lenore<br />neyden korkacaksın ha<br /><br />turuncu<br />balıktan mı?<br /><br />lenore<br />balıktan korkmanı öneriririm.<br />riiririrririm.<br /><br />turuncu<br />balıktan korkmam da kokmaktan korkarım<br /><br />lenore<br />korkmaktan hakkaten korkmak lazım<br />ben de çok korkuyom korkmaktan<br /><br />turuncu<br />başka neden korkuyorsun?<br /><br />lenore<br />imkansızlıklardan<br /><br />turuncu<br />o nedir?<br /><br />lenore<br />işte, bilirsin ya<br />geri dönüşü olmayan şeyler filan herhalde<br /><br />turuncu<br />point of no return gibi<br />mi?<br /><br />lenore<br />bir mucizelerin olmaması durumu belki<br />poyint of no ritörn, he<br /><br />turuncu<br />başka da bir şeyden korkmaz mısın<br /><br />lenore<br />bugün eve gelirken akşam<br />ilkokuldaki okul müdürümü gördüm<br />ödüm koptu<br />evet. çok korktum.<br />hızla yürüdüm tanımasın diye<br />yusuf bey.<br />bir de yusuf bey işte<br />başka bir şeyden korkmuyorum<br />sen çok mu şeyden korkuyorsun<br /><br />turuncu<br />kızıl büyüden korkuyorum ben sadece<br /><br />lenore<br />o neymiş kü<br /><br />turuncu<br />kızıl büyü, gelir sarar gecenin bir vakti her yanı<br />kaçamazsın, kıpkırmızı keser her yanı<br />kurtulamazsın<br />beklersin geçsin diye<br />geçmek bilmez, kanatır her teni<br />korkunç kızıl büyü işte.<br />kitaplarımızda yazdık biz bunları<br /><br />lenore<br />arı bende bal yok desen de mi gitmez.<br /><br />turuncu<br />yok gitmez. kızıl büyünün balla işi olmaz. kansever o.<br /><br />lenore<br />gitmez, tamam.<br /><br />turuncu<br />arı bende kan yok desen inanmaz, ısırır da bakar<br /><br />lenore<br />bence çok sağlıksız yaptığı<br />zararlarını anlatırsan gider bence<br />tenyalardan filan bahsetmelisin<br /><br />turuncu<br />a-ha!<br />bu hiç aklıma gelmemişti sahiden<br /><br />lenore<br />tamam sen bunu bir dene<br />işe yaramazsa başka bir formül bakarız arık.<br /><br />turuncu<br />tamam, paraşüt gibi yani, önden test edemiyo muyuz?<br />yok mu sende kara büyü filan?<br /><br />lenore<br />olmaz mı<br />herkeste bir büyü vardır<br /><br />turuncu<br />başka ne çeşitler var?<br /><br />lenore<br />ne çeşiti saydım ki daha.<br /><br />turuncu<br />e, kara var demedin mi<br /><br />lenore<br />kara babandır.<br />demedim öyle bir şey<br /><br />turuncu<br />ne var peki?<br /><br />lenore<br />dıçrıkı büyüsü<br /><br />turuncu<br />ne yapar?<br /><br />lenore<br />söyler miyim!<br />söyliyim de başına gelsin di mi<br />öyle herkese gelmez işte<br /><br />turuncu<br />gün gelir.<br /><br />lenore<br />tabi gelir<br />hergün bir tane geliyor<br /><br />turuncu<br />gün gelir, büyü de gelir, büyüdükçe gelir, büyü de gel denir.<br /><br />lenore<br />büyüdükçe geliyorsa daha neden büyü de gel diyeceksin, bozacaksın asabını.<br /><br />turuncu<br />yusuf bey filan dediğine göre aynı saat diliminde miyiz?<br /><br />lenore<br />saat daha kaç ki<br /><br />turuncu<br />10a 20var<br /><br />lenore<br />tabii aynı dilimdeyiz, yani<br />evet aynı dilimi paylaşıyoruz<br />sabaha ben güney amerika'da uyanana kadar!<br />hoho.<br />geceye uyanmak, ne hoş olurdu<br /><br />turuncu<br />ve böylece ne çok uyurdun. gün de gelmezdi, büyü de gelmezdi.<br /><br />lenore<br />olsun. daha fazla özgür olurduk.<br /><br />turuncu<br />prangan ağaçtan mı?<br /><br />lenore<br />neden alay ediyorsun ki.<br /><br />turuncu<br />yok alay etmedim, severim ağaçları<br />ve ağaçtan olan her şeyi<br />velev ki pranga da olsa<br /><br />lenore<br />sırf prangan ağaçtan diye katlanacak mısın yani. bu hayatımda duyduğum en saçma şey.<br /><br />turuncu<br />ne olacak yani, severim ağacı, o da salıverir kendini ve dahi beni<br /><br />lenore<br />onun adına karar vermemelisin bence<br /><br />turuncu<br />kim sevdiğini boğar ki?<br />boğayılanı boğar belki<br /><br />lenore<br />seni sevdiğini filan da nerden çıkardın<br />ağaçlara kimse fikrini sormadı<br />biz insanlar böyleyiz işte.<br /><br />turuncu<br />ağaçlar öyledir, seversen ağacı, sever seni<br />sen hiç ağaç sevdin mi<br />orda da bağırıyorlar mı<br />alt kattakiler, üst kattakiler, yan binadakiler?<br /><br />lenore<br />sevdim ağaç.<br />neden bağırsınlar<br /><br />turuncu<br />bağırıyorlar işte.<br />çünkü ağaç sevmiyorlar.<br />senin sevdiğin ağaç, sevmedi mi sen?<br /><br />lenore<br />bilmem. düşünmedim ki. sevdim ben sadece.<br /><br />turuncu<br />düşünülmez ki sevilmek<br />seviyorsa görürsün zaten<br /><br />lenore<br />hayvanlar gibi işte<br />neden sevdiklerini bilmiyorlar ya<br />gelişigüzel öyle.<br />öyle sevdim ben de.<br />beni sevmiş, sevmemiş. severdim ki yine de.<br /><br />turuncu<br />zaten sevmiş, sevmemiş düşünürsen, sevmez ki seni<br />ne zaman seversin ki yine de, o vakit sever seni her halde.<br /><br />lenore<br />tabii. işte, nerden bileceğim beni sevdiğini,<br />söylemiyor ki bana<br />onun adına karar vermek istemem<br />bence sen de seni sevdiğine o kadar emin olma<br /><br />turuncu<br />sevdiğin için yine de, bileceksin seni sevdiğini. sevmeseydin eğer yine de, işte o zaman iyice bilirdin sevmediğini.<br />söyledi bana beni sevdiğini<br /><br />lenore<br />vay canına!<br />benimki de bana biraz aptal görünmüştü son sefer.<br />yine de pek inandırıcı bulmuyorum söylediğini<br />eğer beni kandırıyorsan ağaçlar sana ebediyen darılırlar.<br />yerinde olsam şimdi hemen gerçeği söylerdim.<br /><br />turuncu<br />senin ağacın seninle konuşmaz ki hiç?<br /><br />lenore<br />benimle konuşmasını filan da istemiyorum zaten<br />henüz ağacıma bencil olamadım<br /><br />turuncu<br />ne hakla ve cüretle benimle konuşmasını istediğimi düşünebilrsin ki<br /><br />lenore<br />sen bir insanın bir ağacı koşulsuz sevebileceğine inanır mıydın?<br /><br />turuncu<br />ve üstelik ağacıma bencil olduğumu söylüyorsun<br /><br />lenore<br />biraz öyle gibi göründün, kusura bakma.<br /><br />turuncu<br />ve bunun yanında ağacına gösterdiğin özeni bana göstermiyor musun<br /><br />lenore<br />bak işte! yine yaptın.<br />ne hakla ağacıma gösterdiğim ilginin aynısını bekledin ki sen.<br />ağacım bunun için senelerce tek kelime etmedi<br />gösterdiği fedakarlığa bakar mısın!<br />seninse yaptığına bak.<br />hep ukalalık.<br /><br />turuncu<br />ah peki, ben de susayım o halde şuracıkta.<br />susup, derin bir sessizliğe gömülenleri biriktirdiğinizi bilmiyordum<br />ve karşılaştığınız herkesi bir ağaca çevirecek büyüye sahip olduğunuzu da bilmiyordum<br />demek o adını bile söyleyemediğim dıçrıkçi büyüsü tam olarak bu işe yarıyor<br /><br />lenore<br />eh<br />numaralarından biri de bu diyebiliriz<br />ama böyle kolay kurtulabileceğini sanma dıçrıkı'dan.<br /><br />turuncu<br />ya daha neler olacak?<br /><br />lenore<br />bunu hep birlikte göreceğiz...<br />- fade out -<br /><br />turuncu<br />başka kimler var etrafta, hey ne oluyor<br />kaç kişiyiz?<br /><br />lenore<br />-5<br />en fazla uğraşıp da olabileceğimiz kişi sayısı 0 olabiliyor.<br /><br />turuncu<br />tamamlanınca hiçliğe ulaşıyoruz yani<br /><br />lenore<br />sen de amma kolaycısın ha<br />hiçliğe öyle ulaşılır mı hiç.<br />ben 5 yaşında doğmuşum<br />annemler öyle diyor.<br /><br />turuncu<br />sonra?<br />şimdi kaç yaşındasın<br /><br />lenore<br />5<br /><br />turuncu<br />seneye kaç yaşındasın?<br /><br />lenore<br />doğduğumdan beri de hiç büyümemişim<br />belki seneye 6 olabileceğimi söylüyorlar<br />bekliyorum ben de sabırsızlıkla.<br /><br />turuncu<br />bence sabretmezsen büyüyemezsin<br /><br />lenore<br />sabretmek ne demek<br />ne demek ne demek<br /><br />turuncu<br />sabırsızlık ne demek?<br /><br />lenore<br />sabredememek demek mi<br />şimdi ben şeyi düşünüyordum<br />dün<br />yani şimdi<br />biz bu kelimelerin anlamını filan aslında hiç bilmiyoruz di mi<br />öyle küçükken öğreniyoruz hareketlere atıflarla, bilmemnesiyle<br />ama mesela<br />'saygı' ne demek<br />düşününce bir cevap bulamıyorum<br />yani herkesin bunu aynı şekilde öğrendiği ne malüm hem?<br /><br />turuncu<br />ya renkler?<br />renkleri herkesin aynı gördüğü ne malum?<br /><br />lenore<br />görmüyorlar kı zaten.<br /><br />turuncu<br />e ama aynıymış gibi davranıyorlar<br />lenore<br />ama sana mavi dersem aklındaki rengi bilirim<br />ama aşk deyince, nefret deyince<br />nerden bileyim ki nası<br />ne olduğunu.<br /><br />turuncu<br />sen kendi aklındaki maviyi bilirsin de<br />benim aklımdaki maviyi bilemezsin<br />mavi dediğinde ne hissedeceğimi hele, hiç bilemezsin<br /><br />lenore<br />tamam sen kazandın.<br /><br />turuncu<br />ne kazandım peki?<br /><br />lenore<br />sevgimi!!!!<br /><br />turuncu<br />hmm, sevginin kazanıldığını hiç bilmiyordum.<br />ama olsun, her şartta sevgi güzeldir<br /><br />lenore<br />tamam. teşekkürler<br /><br />turuncu<br />peki ağaç?<br />onu sevmeye devam ediyor musun<br /><br />lenore<br />sen ben hatırlatmayıncaya kadar anneni sevmeye devam ediyor muydun.<br />sevgi süreksiz bir şey mi acaba, bu manada<br />nasıl bilebiliriz acaba bunu<br /><br />turuncu<br />sevgi biter mi peki? belki buradan başlayabiliriz sürek avına<br /><br />lenore<br />her şey biter<br /><br />turuncu<br />ağaca olan sevgin biter mi mesela, ya annene olan sevgin?<br />neye karşı sevgimiz biter, neye karşı bitmez?<br />niye biter, niye bitmez?<br /><br />lenore<br />nasıl söylersin ki bunu<br />bunu söylemen için niye sevdiğini de bilmen lazım<br />asıl bunu bilmek zor<br /><br />turuncu<br />sevginin sebebi olur mu her zaman<br /><br />lenore<br />olur ama bilmeyiz<br />bilmem. olması daha mantıklı geliyor<br />yani niye 'o' da başkası değil ki o zaman<br />'o'nu bir diğerinden ayıracak bir şey olmalı<br />yerine her şey gelecekse o sevginin ne özelliği var<br /><br />turuncu<br />aghh boynumda beliren ağrı için ne yapmalı<br /><br />lenore<br />kaynar kazaana aatmalı<br />sıcağa tut, bir şey sar etrafına<br />ben de sıcak çikolata içmeye meylediyorum<br />sence o kadar balıktan sonra ölür müyüm?<br /><br />turuncu<br />ne kadar balık?<br /><br />lenore<br />çok işte.<br />bir 300 gram kadar belki<br /><br />turuncu<br />çokçokçok değilse bi şeycik olmaz<br />300 gram ne ki, hiçbişi yapmaz<br /><br />lenore<br />peki öyleyse. sana güveniyorum<br /><br />turuncu<br />sevdiğin için mi güveniyorsun?<br /><br />lenore<br />evet<br /><br />turuncu<br />hmm demek ki sevince güveniliyor.<br /><br />lenore<br />her zaman değil.<br />belki inanmayacaksın ama hakikaten sıcak çikolata oldu bu yahu<br />ne güzel bilsen.<br /><br />turuncu<br />bilemem ki.<br />bildirmen gerek.<br /><br />lenore<br />şimdi hatta günün ilk sigarasını içeceğim!<br /><br />turuncu<br />o da şu dudaklara çikolata tadı kondurandan olsa bari<br />captain black<br /><br />lenore<br />hiç de değil.<br />onun kadar aptal başka bir sigara işte<br /><br />turuncu<br />aptal olmayan sigara var mı ki?<br /><br />lenore<br />yook.<br />ondan dedim işte<br /><br />turuncu<br />boynumu sarmalı ve sıcak bir şeyler almalyım<br />geleceğimdir<br /><br />lenore<br />pekala.<br /><br />turuncu<br />ah geldim<br />böylesi daha iyi<br /><br />turuncu<br /><br />olur ama bilmeyiz<br />bilmem. olması daha mantıklı geliyor<br />yani niye 'o' da başkası değil ki o zaman<br />'o'nu bir diğerinden ayıracak bir şey olmalı<br />yerine her şey gelecekse o sevginin ne özelliği var<br /><br />biraz geri dönmemizin sakıncası var mı?<br /><br />lenore<br />buyrun<br /><br />turuncu<br />mantık diyince aklıma makina geliyor<br />sevgi mantıklı bir şey midir<br /><br />lenore<br />değildir pek<br />bilemememiz de o yüzden işte<br />mantıklı olsa bilirsin<br /><br />turuncu<br />bilişle de alakalı değil sanki<br /><br />lenore<br />dünya'yla alakalıysa bilmekle de alakalıdır<br /><br />turuncu<br />hmm kazandın mı acaba?<br />bilemedim.<br />lenore<br />ne kazandım?<br />cimrisin sanki.<br /><br />turuncu<br />yo hayır<br />tam olarak anlatmak istemiştim sadece<br />biraz sevgimi, biraz kafa karışıklığımı.<br />sevgi hislerle tecrübe edilebilir bir şeyse, nasıl bilişle alakalı olabilir ki?<br /><br />lenore<br />hisler her şeyden daha iyi bilir vesselam.<br /><br />turuncu<br />pekala, o halde, kazandın.<br /><br />lenore<br />nasıl bilmek olmadığını söyleyebiliriz ki?<br /><br />turuncu<br />sevgimi kazandın evet.<br /><br />lenore<br />: )))))))<br />artık kaybedecek bir şeyim var demek<br />riske girebilirim.<br /><br />turuncu<br />risk nedir ki<br /><br />lenore<br />dünyayı döndüren şeydir<br /><br />turuncu<br />hayır, inanmıyorum.<br />dünyayı döndüren şeyi yazmışlar kitaplarda<br />dünya aşkla döner.<br /><br />lenore<br />aşk da riskle döner<br /><br />turuncu<br />nasıl bir risk bu?<br /><br />lenore<br />nasıl bilmezsin.<br /><br />turuncu<br />ne bildiğimi söyledim, ne de bilmediğimi.<br />sadece sordum<br /><br />lenore<br />ben de bildiğini söyledim zaten<br /><br />turuncu<br />ve fakat kazancını maksimize ediyorsun sanki<br /><br />lenore<br />buna izin veriyorsun sanki<br /><br />turuncu<br />ne engel oluyorum, ne de teşvik ediyorum<br />sadece duruyorum<br /><br />lenore<br />durmayı becerebilmek de bir şeydir, belki<br /><br />turuncu<br />ah evet, kimisi öylece durmayı bile beceremez değil mi?<br /><br />lenore<br />tabii ya. durmak zordur zira.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-29550941456921224902007-11-15T11:59:00.000+02:002007-11-15T12:11:00.583+02:00İnanmak?Geçtiğimiz ilkbaharda mı yazdım bunları, yoksa daha önce mi? Neden bahsettiğimi şimdi anlayamadığım eski bir nota rastladım temizlik yaparken:<br /><br /><blockquote>Q klavyesi olan bir cihazın belki de en iyi özelliği yürürken yazabilmek.<br /><br />Aklıma şu geldi; eğer kendimle çok ilgilenirsem, deli olduğumu sanabilirsiniz. Belki bana ilaçlar vermeye kalkarsınız. Ama bunu farketmeyeceğiniz şekilde rol kesersem, bunu yapmazsınız. Bu durumda daha deliyim demektir. Yani sizler için daha tehlikeli. Üstelik bundan habersizsiniz. Bu sizin için çok yazık ve benim için daha çok eğlence demektir. Her şey kontrol dışı ve tek yapabileceğin inanmak. Her durumda.<br /><br />Neye inanacağını bilmiyor musun yoksa? </blockquote><br />Ben, kendim; biliyor muyum?turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-19907425805298975732007-11-14T16:33:00.000+02:002007-11-14T16:51:05.486+02:00DörtlükKendinizi anlatan dörtlük adı altında bir mumdur, iki mimdir dolanıyor ortalıkta bir süredir. Şimdilerde tüy gibi olan <a href="http://deryik.blogspot.com/">Deryik</a> vasıtasıyla biz de şenlendik. Ve fakat fazlaca şiir okumayan biri olarak <a href="http://deryik.blogspot.com/2007/11/iir.html">1 Kasım</a>'dan beri düşünüp duruyorum. Yo hayır, şiir sevmediğimden değil. İyi şiiri severim velakin iyi şiirin peşinde koşmak lazım. Ha diyince, karşına gelmiyor.<br /><br />Buyrun, sizleri Brecht ile başbaşa bırakıyorum:<br /><blockquote>nasıl olduğunu yaz bana! rahat mı?<br />sana neler yaptıklarını yaz bana! cesaretin yetti mi?<br />ne yaptığını yaz bana! iyi şeyler mi?<br />neler düşündüğünü yaz bana! beni mi?<br /><br />sorulardır sana bütün verebildiğim,<br />ve gelen yanıtları kabullenmeliyim.<br /></blockquote>turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-313354888361539042007-11-12T14:31:00.000+02:002007-11-12T14:46:21.096+02:00Kasılmayan PazartesiKasım ayının nerdeyse ortaları. Hava düpedüz sıcak. Güneş hem dışardaki, hem de içerdeki sokakları aydınlatmakla meşgul. Oda sessiz. İnsanlar dingin. Ağaçlar serin fakat nazik bir rüzgarda yapraklarını titretiyor.<br /><br />Bu kadar.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-24601924879259300152007-11-05T13:26:00.000+02:002007-11-05T14:31:21.861+02:00Kasım Kasım Kasılan PazartesiDün gece kendimi düşünürken yakaladım: İstanbul tümdengelim, Ankara tümevarımdır. Başka şeyler düşünüp bunu unutmak tehlikesine karşı, unutmadan hemen uykuya daldım. Pek çok rüyalar gördüm.<br /><br />Gece elektrik kesilince uyandım. Kesintisiz güç kaynağı benim için kesintili uyku kaynağı olmaya başladı bir kaç gündür. İşyerine götürmeye karar verdim en kısa sürede. Yoğun bir şekilde yağan yağmuru seyrettim sokak lambasının ışığında. Uyudum sonra yine.<br /><br />Sabah uyandığımda yağmur sürüyordu. Kahvaltıda yeni bir kitaba başladım. Tek başıma yemek yiyemem ben. Ya birileriyle konuşurum ya da bir şeyler okurum.<br /><br />Kahvaltıdan sonra mikrodalgada kek yaptım. 15 dakikada aynı browni gibi oldu. Çikolata eritip döktüm üstüne, leziz oldu.<br /><br />Sevdiğim şemsiyemi aradım, bulamadım. Halbuki evde olduğunu düşünüyordum, değilmiş. Halbuki işyerinde de değildi. Eski şemsiyemi çıkardım. Kendisiyle pek çok hatıralarımız vardır. Kapı kırmak için, ıslanmamak için, yere düşmemek için, arabaların sıçrattığı sulardan korunmak için hep kendisinden yararlanmışımdır.<br /><br />Yola çıkınca yine bir yabancılık hissi yakaladı. Şemsiyenin uçlarından aşağı doğru inen bir kafesin içinde gibiydim. Yağmurdan saklanmış kediler gördüm yolda, selam verdim. Evden çıkmadan da pencerenin önündeki güvercinlere bulgur verdim.<br /><br />Belediye başkanını yağmurda yürütmeli bu caddelerde sokaklarda diye düşündüm. Sokağın her yanını dolanan minik dereler, çatılardan düzensiz bir şekilde dökülen sular, düzensiz kaldırımlar... Hepsi güneşli günlerde göze görünmeyen, yağmurda hayatı zorlaştıran detaylardı. Çok mu zor yağmurda yürüyüş standardizasyonu sağlamak? Aç insanlar varken, buna gerek yok dedi bir ses. Sustum.<br /><br />123 basamak tırmandım yine. Basamakların yanından çağlayan genç irisi dereciğe hayretle baktım. Geçen gün orada oturan fare şimdi herhalde şu deliğe sığınmıştır. Islanan paçalarımın beni üşüttüğünü farkettim. Bu yağmur da düzgün yağamaz mıydı? Neyse şimdilik yağsın, ilerde onu da öğrenir.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-72593524313613027182007-11-05T13:16:00.000+02:002007-11-05T13:23:32.597+02:00Bir Başka Hayal<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDT2UwqLg92mvkzF3IB0rDt0Y2EIcKWqvC0lG0PSh-yWqgHrrZiBDLRKR7p9pwgsROqXDBixrnodhk84FlxhzQnrfGQAJavMtmecv7DI5k2ppiXHR4BDU4u77skhK1ELCmk5o/s1600-h/adem2kasim.gif"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhDT2UwqLg92mvkzF3IB0rDt0Y2EIcKWqvC0lG0PSh-yWqgHrrZiBDLRKR7p9pwgsROqXDBixrnodhk84FlxhzQnrfGQAJavMtmecv7DI5k2ppiXHR4BDU4u77skhK1ELCmk5o/s400/adem2kasim.gif" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5129314661008823650" border="0" /></a>Bu da "<a href="http://followthefever.blogspot.com/2007/08/sogut-ile-defne.html">söğüt ile defne</a>" için, 2 kasım tarihli Radikal'den.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-32363770321917661172007-10-31T18:32:00.000+02:002007-10-31T18:39:58.009+02:00Hayali<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhi1LU8RLW4xJjNcGcIY6yBer7oePfZwRxIK6_ZGArB1dxSDoEdQzjE_wdD4ojquF8GIuGOYmjmOGjo1s4oKABLvC25gHl07JNTLHGrVxK4PT_WVMFMJWXerV2erXtV5b7z7aQ/s1600-h/adem.gif"><img style="margin: 0px auto 10px; display: block; text-align: center; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhi1LU8RLW4xJjNcGcIY6yBer7oePfZwRxIK6_ZGArB1dxSDoEdQzjE_wdD4ojquF8GIuGOYmjmOGjo1s4oKABLvC25gHl07JNTLHGrVxK4PT_WVMFMJWXerV2erXtV5b7z7aQ/s400/adem.gif" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5127540822335706450" border="0" /></a><br />30 ekim tarihli Radikal'deki bu <a href="http://www.piyalemadra.com">Piyale Madra</a> çizgisi "<a href="http://followthefever.blogspot.com/2007/06/basinc-ve-yuruyus-halleri.html">Basınç ve Yürüyüş Halleri</a>"ni hatırlattı, sanki onun çizgisi gibi.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-38814656782656598242007-10-28T23:55:00.000+02:002007-10-29T01:59:17.328+02:00Kızıl Sesler Büyü Akşam Karışık GeceBizim evde pazar akşamları popstar alaturka nam yarışma seyrediliyor. Kazara telefon filan çalıp da televizyonun sesi kesilince yine de susmuyor alaturka sanatçılarımız. Yan dairede yaşayan, kulakları ağır işiten yaşlı komşularımız sağolsun. Aslında sadece onlar değil. Pazar akşamları apartmanın girişinden itibaren her katta aynı bet sesi duymak mümkün.<br /><br />İşte o bet sesi duyunca, sabah konuştuklarımız geldi aklıma: Türkiye'nin en çok kazanan, lafı üstüne laf söylenilemeyen sanatçısı, korkunç görünümlü bir transeksüel. Şaka gibi. Absürt komedi yapan birileri karşımıza böyle bir karakter çıkarsa gülmekten ölürüz herhalde. Hele de böyle konuşsa. Reklam arasında tomar tomar paralarını saysa... Ve fakat hani bu çok normal, kimse yadırgamıyor ablayı.<br /><br />Merdivenden çıkarken bunları mı düşünüyordum bilmiyorum. Her katta aynı seviyede duyuluyor mu testini yaptığıma eminim ama ne düşündüğümü şimdi hatırlayamadım.<br /><br />Merdivenden çıkıp eve girdiğimde neler olacağını hiç bir zaman bilemiyorum. Olmakta olanları çoklukla manipüle ediyorum. Kendimce yeniden kuruyorum tümünü. Kurduğum dünyanın içinde yaşıyorum sonra.<br /><br />Çok özel bir eğitim metoduyla yetiştirildim. Bakırköy'lü mürebbiyelerim vardı benim. Her türlü paranoid ve şizoid bozukluklarla ilgili özel olarak bilgilendirildim. Unutmadan halisünasyonlar ve yanılsamaları [delusion] eklemeliyiz.<br /><br />Başkaları ve kendim için oldukça farklı hayatları kurabilir, gerçekmişcesine işletebilirim. Hani sistemler için işletmeye almak denir ya, onun gibi. Cümle içinde kullanalım: Ekim ayı içinde <span style="font-style: italic;">işletmeye almak</span> için çalışmalarını sürdürmektedir.<br /><br />Truman Show'daki dekorları kurup bulutların arasından projektör düşüren bendim işte. Çocuk yaştan itibaren dekorlar arasına hayat kurmak konusunda çalışıyorum. Her şeyin yolunda gitmesi için insanüstü gayret sarfediyorum. Her şeyin olması gerektiği gibi görünmesi sorumluluğunu üstlendim. Böyle olunca herkes mutlu olurdu. Sanırım. Zaten başka bir yol da bilmiyordum.<br /><br />Rüyaları sadece kendim için kurdum. Bebekken oynadığım tehlikeli oyunları tam olarak bilmiyorum. Ne kuruyordum da ağlayarak uyanıyordum bilmiyorum. Sonra bir şekilde üstesinden gelmişler.<br /><br />Dün çok karışık rüyalar gördüm. Bir pembe yatak vardı, ne işi vardı bilmiyorum. Atraksiyonun bini bir para. Uçmaca, kaçmaca, tren istasyonunda tren kovalamaca. Öyle uzun sürdü ki, uyanıp su içip tekrar devam ettim filan. Bir de rüyaların oldukça kısa sürdüğünü iddia ederler, külliyen yalan. Uyuduğum andan, uyanana dek kesintisiz ve oldukça eğlenceli partiler düzenliyorum. Hepiniz davetlisiniz. Cidden bak.<br /><br />Başka yalanlar da söylüyorlar rüyalar hakkında. Neymiş efendim beynimizde görürmüşüz, gözlerimizle alakası yokmuş. Hadi ya? O zaman neden rüyamda renkleri ayırdedemiyorum yine? Hı? Renk körlüğü neden rüyama sirayet ediyor. Beynimin kodları mı karışmış, hiç çözemeyecek miyim? Almanlar renk körlüğünü çözmüşler, kromlu lens yapmışlar mesela. Yaramayacak mı işe?<br /><br />Ölçülebilir olanın ancak cetvelle ölçülebilen olduğunu düşünen özgür düşünceden habersiz bilim adamlarını ne zaman tepeleyecek insanlar? Belki de bu hiç olmayacak. Yığınlar ancak ve ancak gaza gelmeyi, sevmedikleri sıfata sahip olduğunu düşündüklerini tepelemeyi severler. Sıfatları, sıfatlar kümesinin oluşturduğu aidiyetleri ve o aidiyetler içinde kaybolmayı çok severler. Hayır çocuğum, orada değil, başka yerde kaybol.<br /><br />Bilim adamları diyordum değil mi? Onlar bilim adamı değil hafız!<br /><br />Ev diyordum aslında en başta, oraya döneyim. Alaturka sanatçıları ve alaturka sanatçı adaylarını dinledikten sonra uykusu gelir ahalinin. Çekilirler odalarına. Ne bir ışık, ne bir ses. Işık ve ses varsa, pek sorun olmaz. İkisinden birinin varlığı kötü bir şey demektir. Evimizin üzerine kızıl bir büyü çöküyor demektir.<br /><br /><a href="http://followthefever.blogspot.com/2006/12/kzl-by.html">Kızıl büyü</a>den bahsedeli neredeyse bir sene olacak ve fakat ben bir türlü başetmeyi öğrenemedim. Onu aşmak için belki bir asa, belki de eski zaman cadılarına ait bir yüzük gerekir. Bir zaman uzun saplı bir süpürge edinmiştim üstüne binip gidebilirim belki diye. Şimdi nerede olduğunu bile bilemiyorum.<br /><br />Biraz evvel ses geliyordu. Çok korkunçtu. Sonra sessizlik geri geldi. Şimdiyse ışık var. Üzülüyorum böyle olunca. Zaten bu kadar korkunç olup da sesiyle ışığı ayrı olan bir de yıldırımlar var. İnsanların üstüne düşünce kül ediveriyorlar. Koskoca ağaçları ortadan ikiye yarıyorlar. Bir de kızıl büyü var işte sesiyle ışığı ayrışık korkunç şey.<br /><br />Kızıl büyü evimize geldiğinde üzüntüyü olanca çıplaklığıyla hissederim ruhumda. Her seferinde bunun anlatabilemeyecek bir şey olduğuna inanırım. Her seferinde bir kedi gibi kusmaya çalışırım onu. Olabildiğince kusarım işte. Her seferinde bir kaç topak tüy kalır midemde. Ağrı yapar daldan dala gezerken.<br /><br />Kızıl büyü geldiğinde kurduğum tüm dekorları yıkıyor bazen. Bu da üzüyor beni. Yıllar yılı gelmemesinin sebebi onun içinde dolaşması için kurduğum mükemmel dekorlardı aslında. Artık biraz kendim için yapacağım bunlardan diyince o saçlarımın düz olduğu ilk gün yaptığımız anlaşma bozuldu ve muhtelif zamanlarda musallat olmaya başladı işte. Halbuki artık saçlarım düz değil. Bunu geç öğrenmem kötü oldu, daha erken öğrenmiş olsaydım bir takım kazançlar sağlayabilirdim.<br /><br />Kızıl büyü geldiğinde ölümü düşünüyorum. Kefenimin nasıl olacağını düşündüm mesela bugün. Şu yün kumaştan mamül, kareli mont-kaban arasındaki şeyin üstümde olmasını isterim mesela. Annem dikti onu bana. En sevdiğim pantalonumu giymek isterim. Kendim aldım yeni bir pantalona ihtiyacım olduğunu düşündüğüm güneşli bir günde. Tek başıma almıştım, oldukça zor karar vermiştim hem de. Bir de lacivert kazağım var. Onu da çok seviyorum. Biraz eski olsa da sorun değil, babam almıştı beni sevdiği zamanlarda. Son zamanlarda takıntı haline getirdiğim siyah spor ayakkabılarımı giymek isterim, bir zaman ailem kadar çok sevdiğim biri almıştı.<br /><br />Böyle bir kefen hayal ettim işte. Sonra eğer ecelimle ölürsem kimsenin beni bu kılıkta gömmeyeceğini düşündüm. Lakin benimde böyle gömülmeyi sağlayabilecek bir cesaretim yok, mesela kendimi gömmek gibi.<br /><br />Bir gün ben olmadığımda, dünyalı kimse ne anlattığımı bilmeyecek belki de. Ben bile. Ne fena.<br /><br />Yoruldum, nefesim kesiliyor, yeter bu kadar.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-13095844644783516142007-10-26T16:37:00.000+03:002007-10-26T16:54:08.940+03:00Uçan BıçakYıl 1941. Bir anadolu şehrinde güneşli bir gün. Mahalleli çeşmeden su doldururken bu evin bahçesinde hususi çeşmesi var. Çeşmeden su dolduruyor evin annesi. Savaş yıllarından mı kalmış o sert bakışlar?<br /><br />Biraz ötede kocaman bir sepet dolusu üzüm. Öylesine çok ki bir kişinin tek başına taşıması imkansız. Sekiz yaşında bir çocuk sesleniyor annesine: Anne üzüm verir misin?<br />Annenin hiç gönlü yok bu işe. Olmaz diyor, çocuk üzülüyor.<br /><br />Beş dakika sonra çocuk dolaşıp geliyor, yine üzüm istiyor. Yine olumsuz. Biraz düşündükten sonra gidip sepetten avucunu bile doldurmayacak kadar küçük bir salkım koparıp güneşe doğru kaldırır: Anne bak!<br /><br />Kafasını kaldıran anne güneşte parlayan üzüm tanelerini görünce ateş çıkar gözlerinden. Çocuk kaçmaya yeltenir. Anne, elinde iş yaptığı bıçağı tuttuğu gibi fırlatır ve hedefi onikiden vurur. Bıçak çocuğun kalçasına saplanır.<br /><br />-Son-turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-80346963373472774222007-10-26T12:32:00.000+03:002007-10-28T22:31:21.023+02:00Yirmi DakikaBir cuma günü öğleden hemen önce, hava açık, rüzgar neredeyse yok, deniz sakin. Sesler yaklaşıyor ve uzaklaşıyor. Gidiyorum ve geliyorum, olduğum yerde dolaşıyorum gelmişleri ve gelecekleri. Başım dönüyor hafifçe. Ayağa kalksam belki gözüm bile kararır.<br /><br />Yüksek Sadakat'i çıktığı zaman hiç dikkate almamıştım, sebepsiz. Geçenlerde radyoda duyunca ilginç geldi, kim bunlar diye sordum. Yeni mi çıktı? Çoktandır varmış.<br /><br />Sevdiğim bir dizinin eski bölümlerine göz attım şöyle bir. Sokakta gençlerle konuşan yaşlı bir adam gördüm. Adam uzaklaşınca gençler arkasından söylendiler. Esnaf kepenklerini kaldırdı. Bir anne çocuğun kolundan çekiştirdi. Çocuk rengarenk giyinmiş kıza bakakaldı.<br /><br />Hiç birine bulaşmadım. Orada olmayan adam gibiydim. Olmasam da çok şey değişmezdi. Çok sevdiğim ceketimi kimse bu kadar çok sevmezdi evet ama o ağacın yaprağı yine düşerdi. O anne yine çocuğunun nereye baktığıyla ilgilenmeksizin koparırcasına çekiştirirdi.<br /><br />Özellikle sokakta gezerken daha çok hissediyorum bir 'sistem'in varlığını. Yürürken bulundukları yerden çıkan ve arkama düşen insanları hayal ediyorum bazen. Niye peşime düşsünler? Ya linç etmek için birinin peşine düşer insanlar, ya da omuzlarına almak için. Benim peşime niçin düşecekler?<br /><br />Bir tır varmış, İstanbul'a gelmiş. İki gün boyunca buradaymış. Tam olarak nerede olduğunu ve hangi iki gün boyunca şehirde olduğunu bulmak neredeyse mümkün değildi. Tüm haber kaynakları Anadolu Ajansı mahreciyle sundukları haberlerinde başka bir şey anlatıyorlardı. Vazgeçtim korku ile kaplı o tırı görmekten.<br /><br />İnsanların suratlarına baktım sonra yürürken. Başka hikayelerin insanları. Bir tanesi amele pazarında müşteri bekleyen zevzek bir işçi. Halini, vaziyetini görünce esir pazarındaki bu adamı satın almayacağımı düşündüm. İşlevsiz bir beden. Duyguları, hayalleri, düşünceleri var mı? Bir kap yemek ve şu yiyecekmiş gibi baktığı kadınlardan başka ne düşünüyor? Bir ailesi var mı? Oksijen tüketmeyi hakediyor mu? Hayır, topluma yararlılık açısından bakmıyorum, iki gün sonra o basit istekleri ve dizginleyemediği içgüdüleri yüzünden birilerinin başına bela olacak mı? Bu onun suçu mu? Halbuki onu da sevmeli, yaratılmış işte.<br /><br />Sevgiyi düşündüm bir de. İnsanları niçün severiz? Bir insanı özel yapan tam olarak nedir? Yoksa aslında hiç birimiz özel değil miyiz? Aynı ilaçlarla iyileşebilen benzer mekanizmalar yığını.<br /><br />Yabancılaşma, sevgi, insanlar, hayat, yapraklar ve bir sürü başka şey. Fakat yirmi dakikam doldu.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-30044539431820723822007-10-25T12:46:00.001+03:002007-10-25T12:58:20.340+03:00İhtiyar123 basamak tırmandıktan 10 adım sonra karşılaştığım yaşlı adamın bana baktığını farkettim. İster istemez ben de ona baktım, kendime onun baktığı kadar bakmadığımı anladım. Ceketi, özenli taranmış saçları, yeni ütülenmiş gömleği ve hangi çağdan kaldığını bilmediğim gözlüğüyle oldukça şıktı. Gözümün içine bakıp gülümsedi.<br /><br />- Neden, ihtiyar gibi yürüyorsun?<br />- Merdiven çıktım, yoruldum.<br /><br />(İç ses: Sadece merdiven mi?)<br /><br />Sonra yürüdük, yolumuza gittik.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-31267943105530907022007-10-24T16:36:00.000+03:002007-10-25T21:56:27.552+03:00Sallanan DişlerDiş, dişim sallanıyor. Üst köpek dişim olmalı. Zaten onlar iki dişlik yerin tam ortasından çıktığı için arkasında önünde yarım diş büyüklüğünde boşluk var, bir dişim de üstte bekliyor.<br /><br />Bayram günü olmalı. Dışarı çıkıyorum, Fa ve Fö ile karşılaşıyorum. Fö, bir Mitsubishi pikap kullanıyor. Bayram münasebetiyle ailesini gezdiriyormuş. Fa ile yürüyüruz. Devasa bir binanın ikinci katından itibaren olan çıkmalarına zincirler asılmış, uçlarında birer döner tezgahı var. Önlerinden geçiyoruz, hiç temiz görünmüyorlar. Bir kaçı temizlik yapsa ne güzel olur, hem rekabet oluşur diyorum.<br /><br />Yürümeye devam ediyoruz. Fa'ya şu kızı tanıyorum diyorum, kız geçip gidiyor ama ben kim olduğunu bir türlü hatırlamıyorum. Ardından bankamatik sırasında bekleyen bir çocuğu daha tanıdığımı sanıyor ve bilemiyorum.<br /><br />Fa, dişçiye gidelim diyor. Mihrimah'taki doktorumdan başka olmaz diyorum. O yoksa bile nöbetçi bırakmıştır yerine kesin. İçimden düşünüyorum, yahu tıbbi kayıtların sürekliliği hakkında hiç mi bir şey bilmiyorsun? Bu yaşta köpek dişimin sallanıyor olması kötü, iyi hissetmiyorum. Yürümeye devam ediyoruz. Merdivenlerden inip deniz seviyesine ulaşacağız. Moda'da sahile inen merdivenleri çağrıştırıyor, hatta çok benziyor.<br /><br />Tinerci kılıklı bir çocuk yaklaşıyor yanıma. Fa uzaklaşıyor. Çocuk gülümseyerek konuşuyor: <span style="font-style: italic;">Abi ben nerede kalabilirim, nasıl meslek edinebilirim? </span>Biraz laflıyoruz ayaküstü. Hapisten çıkmış olduğunu öğreniyorum. Halbuki en çok 14-15 yaşlarında olmalı. Bir şeyler söylüyorum tavsiye kıvamında. Çocuk biraz tavır değiştiriyor, yankesici olabilir mi? Arkamı dönüp gidiyorum, merdivenlerden iniyorum.<br /><br />O sırada merdivenlerden yukarı çıkan birinden bir şeyler çalıyor. İnsanlar hemen yakalıyorlar çocuğu, merdivenden aşağı atmak üzere sarkıtıyorlar. Çocuk ağlıyor. Hiç bir şekilde sorumluluk duymuyorum tüm bu olanlardan, zaten ne olabilir ki?<br /><br />Deniz kenarında yürüyoruz. Dalgalar deniz yükseldiğinde yürüyüş yolunu ıslatmış. Suların üstünden zıplıyoruz Fa ile birlikte. Yoruldum diyor ve yarısı denizin üstünde kazıklara oturtulmuş bar kılıklı bir yere giriyoruz. İçerisi loş, bir masaya çörekleniyoruz hemen. Oturduğum yerden arkamdan bir yerden konuşan kalabalığın içinden Ya'nın sesini duyuyorum. Bir yerde de karşılaşmasak ne olur sanki? Fa gülüyor.<br /><br />Garson içeceklerimizi getiriyor, masaya bakıyorum o anda. Aa! Burası, bu mekan; bir başka rüyamda Ya'nın bizi getirdiği yer değil mi? Bunları düşünürken garson iki de çay uzatıyor. Arka masadan gönderdiler diyor. Gülüyorum, yan masaya çay gönderilir mi be?<br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjd5VmtH9h3AgI2QYTuFX8u3_kzuVbSdI0m2W8YzNsx6umnEzxOZKxkrjdHR5ZT0JcGMbVruDJBwPuMOs7_pq8zD9Inlx1vZHI4Nba5QqTgc9e49xeffOVL97p3N7irQPDiZgw/s1600-h/6.gif"><img style="margin: 0pt 0pt 10px 10px; float: right; cursor: pointer;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjd5VmtH9h3AgI2QYTuFX8u3_kzuVbSdI0m2W8YzNsx6umnEzxOZKxkrjdHR5ZT0JcGMbVruDJBwPuMOs7_pq8zD9Inlx1vZHI4Nba5QqTgc9e49xeffOVL97p3N7irQPDiZgw/s320/6.gif" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5125350023942526274" border="0" /></a><br />Masamıza bir kız çocuğu yaklaşıyor, elinde üç iskambil kağıdı: <span style="font-style: italic;">Sen olsan bunlardan hangisini seçerdin? </span>Önümüzde beliren ekranımsı vizyondan masanın durumunu görüyoruz. Tam olarak yanda görülen kağıdı seçiyorum. Her niyeyse gözlerim parlıyor onu görünce. Kız gidiyor oyununa, önümde açılan ekranımsı şeyden oyunu seyrediyorum. Seçtiğim kağıt oyunu kazanmak için önünü açıyor, seri halde tüm masadakileri topluyor ufaklık. Meğerse bizim Ya, gidin şuna sorun, çok şanslıdır demiş.<br /><br />Bir çocuk daha geliyor elinde üç kağıtla, tersliyorum: <span style="font-style: italic;">Bugün bitti şansım, yeter bu kadar! </span>Pek de umrunda değilmiş gibi gidiyor.<br /><br />Tam içeceklerimizi içecekken ortaokul çağında üç çocuk geliyor masanın yanına, bir şeyler soruyorlar. Yüzlerine bakıyorum, siz falanca okuldan mısınız? Evet, öyleler. Nasıl da bildim edasıyla Fa'ya bakıyorum. Aslında bu üç çocuk şimdi büyümüş, yetişkinlik kıyısında genç irileri. Ben sizin büyüklüğünüzü bilirim demiştim ki çalan telefona uyandım.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-81763132712766075812007-10-23T13:32:00.000+03:002007-10-23T15:04:01.042+03:00Rüyalı Uzun GeceHamur işi yiyince uykum gelir. Evde yapılmış sıcacık gözlemeyi böğürtlen çayıyla birlikte hüpletirken de bunun böyle olacağını biliyor, yine de öyle olmaması umudunu besliyordum. Bir Arzuyu Beslemek'le karşılaştım sonra. Selam verdim, severim seni diye göz kırptım. Kırmızı Pelerinli Kent'i arıyordum aslında. Bir elime geçtiği günü bilirim, başka da bir şey bilmem. Sonra nereye gitti o kitap?<br /><br />Tam kitap raflarını gözden geçirirken beklendiği üzere içimdeki ejderha ateş püskürtmeye başladı. Bu sıcaklık uykunun ilk habercisi. Oturdum, geçmesini bekliyordum işte. Bu sabah vazgeçtiğim tebdili yazdım. Gitmedi işte, dönerim bir kaç saate diyip uykuya daldım.<br /><br />Işıklı kalemimle yazmaya başladığımdan beri rüyalarım çok yoğun. Maceralar peşimi bırakmıyor, psikolojik savaşlar yıpratıyor. O derece derinden. Sabah uyanınca ışıklı kalemimle not aldıklarıma baktım ve hiç bir şey anlamadım.<br /><br />Güya Fatih tutuklanmış, bununla ilgili hiç bir şey hatırlayamadım. <a href="http://www.youtube.com/watch?v=jCJ5sUAcK2E">Yiğit</a>'i görmüşüm bir de, o ki serzenişlerimizin kahramanı. Polis, şişman adam, yolda kalan çocuk, durdurup geri al... Hiç biri hakkında fikrim yok. 00:55 sularında yazmışım.<br /><br />Sabah kalktığımda en yoğun hatırladığım, o kallavi binanın altında ortaya çıkan bambaşka bir dünyaydı. Otopark rampalarından aşağı inerken görünen bir pencereden atlayınca binanın aslında bir kayıp şehrin üstüne kurulduğunu görmek olağanüstüydü.<br /><br />Kapadokya'ya benzeyen bu yerde pek çok yükseltiler aştım, dolaştım. Kimselere rastlamadım uzun düzlüklerde. Sonra bir yerde gördüğüm uzun ince bir toprak birikintisinin üstüne çıktım. Birden insanlar toplandı aşağıda, neye uğradığımı şaşırdım. Benim oraya bir amaç uğruna çıktığımı sanmışlardı. Halbuki maksadım etrafta insan var mı diye şöyle bir bakmaktı. Üstelik artık inemiyordum da her nasılsa.<br /><br />Aşağıdakilere bakarken, birden yanımda uçan bir insan belirdi. Etrafı açık, olabilecek en küçük helikoptere binen bu garip adamın ne dediğini de anlamıyordum bile. O helikopter ikimizi taşımaz dedim sadece ve arkamı döndüm. İnsan kalabalığı arasında birbirini tanımayan iki arkadaşımı gördüm, bizim için eylem yapar mısın diye bağırdılar. İtiraz etmedim, olur demekle yetindim. Ama tam olarak ne yapacaktım ki?<br /><br />Hatırlamadığım pek çok şey arasında birden üstünde durduğum yüksekçe kaide zemin seviyesinden kırıldı. Yere doğru hızla düşüyorduk kaidemle birlikte. Lastiktenmiş gibi olsa da tam yere yapışacakken yeniden yükselse ne güzel olur diye düşündüm. Bu sırada tam da yere yapışmak üzereydim ki hızla yükselmeye başladım.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-10710993.post-41100802596949649152007-10-22T13:41:00.001+03:002007-10-22T16:25:37.384+03:00Işıklı KalemIşıklı bir kalemim var, çok güzel. Yazılmakta olan kelimeyi, bir önceki ve bir sonrakiyle birlikte aydınlatıyor. Yazan kişi için daha fazlasına gerek var mı? Bilmiyorum, benim için gerek yok. Kalemi, kağıttan birazcık uzaklaştırınca büyük resmi görebiliyorum. Çünkü ışık kaynağının önünde bir mercek var. Gözümüzde de mercek var.<br /><br />Işıklı kalemimle gece karanlıkta aklıma gelen her şeyi unutmadan yazabilirim, rüyalarımı da yazabilirim, susmayan bilincimin söylediklerini de. Şikayet etmiyorum, susmasın tabi, seviyorum onu.<br /><br />Işıklı kalemimi tavana doğru tutunca sekiz kollu bir yıldız oluyor. Kalemi çevirince, dönen bir yıldızım oluyor. Yıldız bile kaydırabiliyorum.<br /><br /><a href="http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=sa&haberno=3633">Tersine alarmlı saat</a> üzerinde çalışıyorlarmış. Amaç minik insanların uyku düzenini sağlayabilmek. Tesadüfen rastladığım proje ekibinin üyelerinden biri de <a href="http://alaturka.blogspot.com/2007/08/tersine-alarmli-saat.html">alaturka haller</a>ini yazıyor.<br /><br />İşte tavanda döndürüp, kaydırdığım yıldızımı görünce aklıma bu geldi. Tersine alarmlı saat, etkileşimli olmalı, farklı animasyonlar sunabilmeli. Yeterince iyi olduğunu düşünürsem ben de bir tane edinebilirim, neden olmasın ki?<br /><br />Işıklı kalemimle uyuyakaldım sonra. Pek çok, pek çok rüyalar gördüm. Bir konser alanı, bir maraton yaşadım. Çocuklu genç bir kadınla tanıştım, erkeğini evden kovmuş. Çantalarımı onun evine bıraktım. Bir taksiye bindim, taksici Hintli çıktı. İstanbul'u da basmış bu hintliler. Ben demiştim zaten vize koyalım şunlara diye. Taksiden inince fark ettim ki benim masamın üzerindeki teneke taksiymiş bu. Ne çok sevindim.<br /><br />Sabah uyanınca, yorulmuştum bile bu kadar çok rüyadan. Hoş, tatlı bir yorgunluk. Tersine alarmlı saatle uyuyan çocukların muhayyilesi daha mı zengin olacak?<br /><br />Taksiyi düşündüm ve taksinin sahibinin ne yapıyor olduğunu. Bazı şeyleri unutamadığımı farkettim fakat kategorize edemedim. Kişisel tarihimin bazı kısımları hiç yokmuş gibi oluyor ve bazıları hiç gitmiyor.<br /><br />Ağacı düşündüm sonra. Mezarın üstüne toprakla örtüldükten sonra dikmiştim. Geçende haberi geldi. Büyümüş, serpilmiş o ağaç. Dedikodular bile yayılmış, arkadaşı dikti demiş kimileri. İnsanlar hikaye anlatmaya çok düşkünler. Cinayet işlemeye ve kan görmeye de aynı oranda düşkünler. Hikayeciler bu yönden kendilerini tatmin edebilirler. Kasaplar da. Kurban bayramları toplumun ekseriyatını kan görmek yönüyle nötralize eder. Bir de hikaye bayramı yapmalı o halde, anlatsınlar dilediklerini. Kursunlar dünyayı yeniden.<br /><br />Geçen gün koruda yürürken, patikanın yanıbaşına parkedilmiş bir uçan halı gördüm. Usta bir şoför olduğuna kanaat getirdim. Dönüşte aynı yoldan geçiyordum, halının sahibi hala ortalıkta yoktu. Uyuya mı kaldı acaba ağaçların arasında?<br /><br />Ağaçların bittiği yerde kültür bakanını gördüm. Oldukça şık görünen gri bir takım elbise giymişti. Normal şartlarda sevmem gri takım elbiseleri. Bir eli cebinde konuşuyordu. Sonra kayboldu birden bire.<br /><br />Aklıma uzun ömrün acısı geldi. Herkes ölüp gidince dünyada kalıp onların yasını tutan adamı hatırladım. Ne fena. Belki buna da alışmıştır.<br /><br />"<a href="http://www.imdb.com/name/nm0001068/">Lost In Translation</a>" seyrettim bir ara. Evet, filmin isminden mülhem mevzusu oldukça iyi anlatılmış. Oradan başka yerlere kaydım hemen. Ya anadilin de yetmiyorsa anlatmak için diye düşündüm. Sonra susasım geldi çokça. Susunca susarım hep. Konuşunca da susarım. Fakat insan susayınca deniz suyu içmemelidir.<br /><br />Başka bir aralıkta da "<a href="http://www.imdb.com/title/tt0404203/">Little Children</a>"ı seyrettim. Bir <span style="font-style: italic;">"Selvi Boylum, Al Yazmalım" </span>tadı aldım. Konuyu sağlam, üslubu yavan buldum. Aynı hikaye daha etkileyici anlatılabilir diye düşündüm. Yine de beğenmedim diyemem, hoştu.<br /><br />Selofandan bir deniz gördüm sonra, denizden yansıyan ışığın aydınlattığı bir de gökyüzü. Ondan sonra bunları yazdım işte. Kağıttan bir gemi var denizin üstünde, süzülüyor kıyıdan kıyıya.turuncuhttp://www.blogger.com/profile/04739081220532438852noreply@blogger.com1