Anahtar
Sabah uyandığımda belliydi bir şeylerin farklı olacağı, hayrolsun diye başladım güne. Bilgisayarımı yanıma almamaya karar verdim, tam evden çıkarken de pek bir şey almamaya karar verdim. Telefonu yanıma almadığımı ancak Şişli'ye varınca arabadan inerken farkettim. Alelacele annemi arayıp evde olduğundan emin olduktan sonra kapatmasını rica ettim, bu yetmedi, bir de tarif ettim.
Eh, bir gün de teknoloji olmadan, maillere bakmadan, kimse aramadan geçebilir elbette. Kimliğim, anahtarlarım, defterim, kalemim, kitabım ve selpak mendilim yanımda olduğu sürece her şey yolunda demekti.
Düşünüldüğü kadar zor değil benim için teknoloji olmadan vakit geçirmek, sahiden bak. Gazete okuyabilir, defterime yazabilir, düşünebilir, hayallere dalabilirim.
...
Şişli civarında yeni bir ofis için yaptığımız araştırmalar sonucunda bulduğumuz şaşkın emlakçı arkadaşla YKM'nin önünde buluştuk. Şaşırdım, sahiden yaşıyormuş Yeni Karamürsel Mağazaları. Bunun sepeti falan vardı eskiden...
Telefonda kesmiştim aslında hesabını, ismimi sormayan adam sahiden şaşkın olmalıydı, üç kişiyle karşılaşınca hangimizin telefonda konuştuğu kişi olduğunu bilemedi doğal olarak. Ve sahiden şaşkındı bu adam, bize pazarlayacağı gayrımenkulün anahtarları yoktu yanında.
Dokuz kusurlu hareketten birini işte tam bu noktada yaptım sanırım, çok ayıpladım, çok güldüm bu şaşkın adama.
...
İzmit'e bir gezinti fena olmaz diyip oradan Karamürsel civarına yöneldiğimizde hala bir sorun yoktu, ta ki dağların arasında kaybolup, telefonların çekmediği bir mesire yerinde konaklayıncaya kadar. Anahtarlarım, neredeler?
Şimdiye dek hiç anahtar kaybetmedim ve kaybedilmesini de hiç anlamadım. Sanki başka her şey kaybedilebilir ama anahtar kaybedilmezmiş gibi geliyor bana. Bu hiç bir şeyi değiştirmiyordu işte, yoktu anahtarlarım. Onlar varken her kapıyı açabilecekmişim gibi gelir bana.
Neden bilmiyorum, eskiden beri anahtarlar ilgimi çekmiştir ve bir şekilde çok anahtar taşımışımdır, değerli anahtarlar. Cebindeki anahtarın önemli kapıları açıyor olduğunu bilmek insana kendini daha farklı hissettiriyor, sanki her an onların sorumluluğunu taşıyor gibi. Bu yüzden belki anahtarlarım konusunda müteyakkız oldum.
Bazen taşıdığım anahtarların farkında olmadığımı farkettiğim oldu, öyledir ki bazıları, anahtar olduğunu farketmek imkansızdır. Sonraları öğrendim, elimdekileri nasıl kullanabileceğimi. Her kilidin mekanizması daha farklı, kimini kendine doğru çekmeli, kimini itmelisin.
...
Gece geç vakit İstanbul'a dönünce eve gidememek hiç hoş değildi doğrusu, gecenin o vakti zil çalıp herkesi uyandıramazdım ya. Anahtarsız bir sabaha uyanmak da keyifli değildi. Hep onu düşündüm, kimlerin elinde, nerelerdedir kim bilir? Üstelik hangi kapıyı açtığını bilen birilerinin eline geçerse...
Gündüz gözüyle eve varınca yine bulamadım anahtarımı, tatsızlığın devamı. Temizlik yaptım, artık dışarıyı görmek zorlaştığından camları sildim, yerleri süpürdüm, mucizevi televizyon aparatlarından biriyle sildim. Her yer pırıl pırıl ama anahtarlarım yok. Bunun nasıl fena bir his olduğunu anlatmak öyle zor ki.
Uzatmayalım efendim, pazartesi sabahı, tekrar Şişli'ye dönünce kavuştum kendisine, kaybolduğu falan yokmuş, unutmuşum basbayağı. Bu kavuşma anını, gözlerimin parlayışını birileri ölümsüzleştirmeliydi ama ne yazık ki herkes işinde gücündeydi.
Uzun uzun baktım, halkaları, dişleri yerli yerinde mi, hala açabiliyor mu kontrol ettim, sevdim, okşadım ve çantamda tam da onun için yapılmış yere koydum hemen. Artık bir tatlı huzurun peşinden gidebilirim diye iç geçirdim...
Böyle işte, bir macera daha mutlu sonla bitti.
2 yorum:
Merhaba, ne güzel yazılarına rastlamak! İnceleyen, irdeleyen, yani yaşama hala çocuk gözlerle bakmasını beceren ve bir o kadar da insanın içini ısıtan bir uslubun var!
Sem'e teşekkür etmeliyim seni bulmama vesile olduğu için :)
Aa! Hoşgeldin :)
Teşekkür ederim, mutlu oldum yahu.
Yorum Gönder