koza.
çok sinirliyim bugün, çok. kendime, sadece kendime sinirliyim. başka kimseye değil. hep aynısını yaptığım için, defalarca aynı şekilde tokat yediğim için. belki de hatayı baştan yaptım. kendimi değil başkalarını üzmeliydim baştan beri. kimsenin benliğine, özüne saygı göstermemeliydim, bildiğimi okumalıydım, naif olmak yerine hoyrat ve kaba olmalıydım. bunun için suçluyum. kendime kızıyorum, sadece kendime. bir koza istiyorum. ipek bir koza. ipek bir kozam olsun diye bir sürü yaprak yiyebilirim. dut yaprağı da olur, zakkum yaprağı da... hepsini yerim. sonra ipek kozamın içinde o en müthiş dönüşümü geçiririm. her bir anı pek değerli bir dönüşüm. benekli bir tırtıldan, müthiş bir kelebeğe dönüşürüm. kanatları yağmur suyuna dahi dayanmayan, güzel, gözalıcı ve kısa ömürlü bir kelebek. kimsenin duymadığı şarkımı söyler ve ölürdüm. belki kuruturlardı beni. hiç değilse "özenli" bir koleksiyoncunun cımbızının ucunda hiç bir yerim incinmeden saklanırdım. hep hayranlıkla bakarlardı ve desenlerimin anlamını keşfetmek için her defasında daha bir dikkatle bakarlardı.
dedim ya, kızgınım bugün çokça. çok kızgınım kendime. hepsi boşa mıydı, boşuna mı o kadar kendimi hırpaladım, boşuna mı o kadar 'düşündüm', boşuna mı empati kurmak adına acı çektim. kim bilir, hiç değilse O bilir, bu kadarıyla yetinmek gerek belki. ama yetinemiyorum. henüz o kadar büyümedim, ama büyüyeceğim. öldürmeyen her şey güçlendirir değil mi? uzun süredir ilk defa ağlıyorum sanırım. çünkü yürüyebilmek adına taş kesilmiştim çok zamandır. yine taş kesileceğim, dünya böyle çünkü. başka türlüsü pek zor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder