neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Cumartesi, Ekim 14, 2006

akar gider

'Are You Sure' by Willie Nelson.

Oh, look around you
Look down the bar from you
The lonely faces that you see
Are you sure that this is where you want to be

These are your friends
But are they real friends
Do they love you the same as me
Are you sure that this is where you want to be

You seem in such a hurry to live this kind of life
You've caused so many tears and misery

Look around you, take a good look
And tell me what you see
Are you sure that this is where you want to be

Don't let my tears persuade you, I had hoped I wouldn't cry
But lately, teardrops seem a part of me

Oh, look around you, take a good look
At all the lonely used-to-be's
Are you sure that this is where you want to be

gecenin ortasında kafası karışık oturuyorum. hemen üstteki paha biçilemez bir şarkı değil kesinlikle. ama taş yerinde ağır işte, tam yerinde, tam zamanında dinleyince dokunuyor insanın içine. belki farketmişsindir, bu da o sıkıcı yazılardan biri. hala farketmediysen; sen kimsin bilmiyorum, olmanı umuyorum sadece.

tam olarak nedir her sabah hayata devam etmemizi sağlayan? henüz bitmemiş umutlarımız ve inançlarımız mı? onlar da biterse ne olacak? takılmış plak gibi hep aynı şeyleri mi söylüyorum acaba? belki de bu halde bulunmaktan keyif alıyorum kendime bile söylemediğim? uyuşturucu gibi bir bağımlılık mı bu? biliyor musun, hiç bir zaman bilemeyeceğiz ve belki sen de hiç bir zaman bütün bunları bilemeyeceksin. zihnimiz sınırlarını keşfedemeyeceğimiz bir kara delik gibi; onu dışından kavrayabiliyoruz: evet orada duran bir kara delik, ama içine girince onun sınırlarını bulamıyoruz. halihazırda ki genel geçer öğreti ise zihnin dışından kavranabilecek bir şey olduğu. acaba tam olarak öğrenilmesi gereken de bu mu? her bir ebeveynin çocuğuna borcu budur: içine düşme evladım, etrafından dolaş. hayatta her şeyi içine girmeden algılayıp böylece hiç biri olmadan bir şekilde yaşayıp gittiğimiz gibi. evet, doğru; bir sınırı olmalı, nerede duracağımızı bilmeli, başkalarının hayatlarından kendi hayatımızı ayrıştırmalıyız. sahi yapmalı mıyız bunu? buradan öyle çok yere gidebilirim ki. sanırım sancının başladığı yer de tam olarak burası. ben tam bunları yazarken, bir sonraki cümleyi düşünürken adamın birinin fonda sacrifice diye bağırıp durması tesadüf mü? panteizm, pananteizm, vahdet-i vücud, fenafillah gibi şeyler duydun mu hiç? bunları düşündün mü? kendi hayatımızı nereden ayrıştırıyoruz bu durumda? bir başkasının hayatı olabilir miyiz? ya da bir başkasının hayatında kaybolabilir miyiz? kadınlar kocalarının, kocalar kadınlarının hayatlarında kayıp mı oluyorlar bu ülkede, bu dünyada? kayıp mıyız zaten tümden? ah hayır, gündelik hayatın dayattıklarından şikayet etme lütfen. bunları aşacak güç damarlarımızdaki kanda mevcut, yeter ki ayağa kalkmayı bilelim. bildin mi? nefes alıyor musun? her şeyin bir nefes uzaklıkta olduğunu farkettin mi? hem gündelik hayatın sıradanlıklarının olmadığı, herkesin eşit olduğu düzenlere baksana, onlara ne oldu? kendi hayatımızı ayrıştırmalıyız diyorduk degil mi? uyarmalısın beni, kopup gidiyorum konudan. tüm bunları toparlayabilir miyim sence? ayrıştırmalı mıyız? bu ayrıştırma sonucunda ortaya çıkacak yalnızlığa katlanmayı biliyor muyuz peki? neden yüzbinlerce insan kalabalıkların ortasında yalnız kaldığını düşünüyor? yanlış yaptım yine, onlar ve ben değil ki, ben de onlardan biriyim. yalnızız işte. neden? ayrı olma yolunu seçtiğimiz için mi? bak, yukarıda zihnimizin karanlığından bahsederken aklıma gelip unutulan bir düşünce vardı: ne garip değil mi bizim bu kendi kendine büyüyen zihnimiz. bir şeyi istiyoruz. sonra davranışlarımız istem dışı olarak sanki bir toplam kalite yönetiminin parçasıymış gibi istediğimiz şeyin gerçekleşmesi için çalıştırıyor vücudumuzun azalarını. farkında bile olmuyoruz tüm zihinsel süreçlerimizin bu yönde hazırlandığının. ve gün gelip istemiş olduğumuz şeye kavuştuğumuzda bunun nasıl da oluverdiğini anlamakta güçlük çekiyoruz sanki uğruna çabalayan bedenimiz ve ruhumuz başkasına aitmiş gibi.

düşünceler akar, gider. birileri onları durdurmalı. başım ağrıyor, gözlerim kapanıyor ve karnım aç... sanırım burada kalıyorum artık. tüm bunlardan yarın bahsedebilir miyim? daha aşktan, ölümden ve hayatın varsa geri kalanından bahsedecektim...

2 yorum:

ayşe dedi ki...

akmak:
zamana benzemek gibi.

Adsız dedi ki...

kafam karisti...
o sen dediin benimm... biliyorum benim..
gecmi kaldim?

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de