neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Cuma, Aralık 15, 2006

Sinekler

Bakmayın şimdi hiç birinin kalmadığına, eskiden İstanbul'un da dereleri vardı şırıl şırıl akan. Tıpkı coğrafya kitaplarındaki illüstrasyonlara benzerdi, çocuklar paçalarını sıvayıp içine girebilirlerdi. Sonraları evlerin atık suları dereleri bulandırınca, burun direklerini sızlatan kokuları önlemek adına tüm dereler ıslah edildi. Üstleri örtülüp bir güzel ana yol oldu, su yerine araba akan vızır vızır.

Dereler henüz yol olmadığı zamanlarda yaz mevsimi yaklaştığında sineklikleri elden geçirmek gerekirdi. Su yataklarının çevresinde konuşlanan sivri sinekler yaz boyu rahat vermezdi. İşte o zamanlarda sineklerce 'tatlı' bulunan insanlar kış gelsin diye dua ederlerdi. Kış geldiğinde sinekler ortadan kaybolur, kabus biterdi.

...

İstanbul'da güneşli bir kış günü bitmiş, akşam serinliği çöküyor. İnsanlar sel gibi akıyor sokaklarda. Kardeşimin yoğun isteği üzerine musiki konseri dinlemeye gidiyoruz. Biliyorum, dayanamayıp uyuya kalacağım ama gecenin ilerleyen saatlerinde dışarı çıkmasına izin verilmeyen kardeşimin de tek umuduyum.

Halbuki bizim konser sanarak gittiğimiz organizasyon, önemli işveren kuruluşlarından birinin lütfedip sanat dünyamıza armağan ettiği bir albümün galasıymış. Bunun için lüks bir otelde salon tutulmuş, ikramlar hazırlanmış, süslemeler eksik edilmemiş. Her şey pırıl pırıl, her şey gıcır gıcır. Ne de olsa işveren kurumuna yıllık ücret ödeyen manav da sever pırıl pırıl meyveleri, elinde bez elmaları parlatır akşama kadar.

Takım elbiseli, karizmatik bakışlı beyefendiler ve şık hanımefendiler arz-ı endam ediyor. En pahalı içkiler yudumlanırken, keyifli sohbetler yapılıyor. Samimi gülücükler eşliğinde ısınıyoruz. Vali beyin etrafını saran beyler huşu içinde dinliyorlar kendilerine hizmet etmekle görevli memuru. Espriyle karışık takılıyorlar bazen, hafifçe iş katmaktan çekinmeden.

Belli belirsiz güvenlik personeli çarpıyor göze, kulaklarında telsiz kablosu etrafa bakınıyorlar. Biri hafifçe sesleniyor mikrofona: Bakan bey yemeğini bitirdi mi?

Konser saati gelince herkesle beraber oturuyoruz yerlerimize. Henüz sazendeler yerlerini almış değiller ama şu ortalıkta gezen sunucu olmalı. Kameralar sahneyi en iyi görecek noktaya konumlandırılmış, fotoğrafçılar hemen diplerinde bekliyor. Tek eksik bakan bey olmalı.

Yirmi dakika oldu, neden başlamıyoruz söylentileri sırasında bakan bey salonun üst kapısında göründü. Etrafında da sinekler. Sahnenin hemen önünde kendine ayrılan yere gidene kadar sinekler etrafında sürekli surette dönüyorlar. Yürürken ve hatta merdiven inerken her biri başka bir şey vızıldıyor.

Bakan bey çevresindeki vızıltıdan rahatsız görünüyor ama yapabileceği fazla bir şey yok. Ne de olsa nezaket adı altında bir riyakarlık sarmış her yanımızı. Elini kaldırıp bir kaç sineği yakalasa her yanı sinek hakları savunucuları dolduracak. Görüldüğü kadarıyla pek konuşmayı da sevmiyor. Sadece belli belirsiz gülümsüyor.

Bakan bey de kış geldiğinde sineklerden kurtulacağını hayat etmiş midir? Etmiştir etmesine, hatta sineklikleri de tamir etmiştir ama bu takım elbiseli, kelli felli sineklerden nasıl kurtulacağını bilmiyor işte. Dışarıda her biri denizli horozu olan, üç beş gariban çalışanı paralayıp egosunu şişiren, üç-beşyüz çalışanı paralandırıp kendini tanrı zanneden bu sinekleri izlemekle yetiniyor.

Bakan bey ve maiyeti yerlerine oturduktan sonra Türk Toplaşma Tarihi'nin vazgeçilmez ritüeli açılış konuşmaları başlıyor. İşveren kurumu başkanı musikiyi ne çok sevdiklerinden bahsediyor, yozlaşan kültürümüzden falan da bahsediyor. Nedense yozlaşan kültür ve iş dünyasının acımasızca dünyamıza pompaladıkları arasında herhangi bir ilişki kurmuyor. Onun yerine şimdiye kadar katıldığı organizasyonlar içinde en çok bugün bu denli huzurlu, mutlu olduğundan bahsediyor.

Merak ederim bazen, insan sürekli olarak daha fazla, daha fazla mutlu olunca şişip ölür mü kurbağa gibi? Bugün burada hayatının en mutlu gününü yaşayan adam daha dün yine en mutlu gününü yaşıyordu. Vay be, her gün daha da mutlu adamlar bunlar!

Sahneye davet edilen bakan bey de aynı şeyleri söylüyor. Kıvanç ve gurur hüzmeleri gözümüzü alırken, kendisinin 'naçizane' duygu dünyasından nasiplendiğimiz için kendimizi şanslı hissediyoruz.

Sahneden inerken yine sinekler sarıyor etrafını, yine gülümseyerek yerine doğru ilerliyor. Oturacağı yere kıçını yerleştirmekten oldukça mutlu görünüyor.

Sessizlik! Ve solistimiz sahnede.


Hiç yorum yok:

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de