Taşınmak
17 Nisan, 12.44 sularında taşınmak üzerine yazmak için not almışım bir kenara. Kağıda yazmayı seviyorum. Söylemiştim, kalemi de seviyorum. Bir de bunları dizmek var işte...
---
Taşınmak ve taşmak önemli konular. Bolu'da yıllardır aynı yerde akan nehrin yatağını bozduğumuz geceyi hep hüzünle hatırlayacağım. Halbuki bu hatıranın gerçek sahibi ben değilim. Sahibi gelip teslim alana dek emanet.
Çocukluğumda öyle çok taşınırdık ki kanıksamıştım bunu. Yirmi sene içinde sekiz ev ve dört semt değiştirmek hiç acıtmamıştı. Çünkü sonradan acıtmayı planlamışlar. Bir yandan hep şaşarım otuz sene aynı evde oturan insanlara.
Şimdiki ikametgahımız altı yılı aşkın bir süredir hizmet veriyor ve hala yeni diye anılıyor. Eskime alametleri gözden kaçırılıyor itinayla. Eski olabilmesi için bahsi geçince hala aynı yerde oturuyoruz denmesi gerekiyor. Sahiden ilginç.
Taşınıp durmak, göçebeymişcesine bir hayat yaşamak; budur belki insanı bu topraklara sıkı sıkı bağlanmaktan alıkoyan. Otuz sene aynı yerde oturup, sonra mahallenin/köyün mezarlığına gömülmeyi arzulayan kişileri anlamıyorum. Nedir yani, ha burası, ha başka yer?
Belki vatan algısının da bununla bir alakası vardır, bununla ilişkilendirirsem hoş olmayacak, buradan geçelim.
Belkide, göçebelik hissini daha kabul edilebilir kılmak adına değiştirmiyoruz bu mobilyaları. Hala aynı yerdeyiz hissi. Üstelik fiziki olarak olduğu kadar fikri olarak da zor başka yerlere gitmek, yeni fikirleri tanımak, yeni fikirlere taşınmak. Bu sebepten yerimizi koruyalım evet, mobilyalar dursun.
Bolu'daki ev dağılırken hatıra sahibi çıldırmış gibiydi. Koca bir ömrü dağıtıverdik, toza dumana kattık oniki saat içinde. Fulya'daki ev dağılırken, yine bir sürü yaşanmışlık kayboldu kolilerin arasında, boğazıma düğümlendiler. Belki Beşiktaş'taki en sükunetlisiydi ama yine de hüzünlüydü işte.
Şimdi bakıyorum, benim de etrafı dağıtasım var ama bu deneyimlerden sonra gözümü karartamıyorum. Belki geçmişe çok takılıyorum. Bu biraz yemeği çiğnemeden yutmak gibi. Halbuki geviş getirirken hiç aynı zevki alamayız. En azından kutudaki koyun öyle söyledi.
Taşıyınca ve taşınınca; bir hayattan bir başkasına gidilebiliyor. Belki kendini taşımak bile kolaylaşıyor. Bir hayatı taşımışsın, kendini mi taşıyamayacaksın?
İşte dün gördüm gözlerinin yeşilini, baharda yeşillenen çağlalar gibiydi. Hiç olmadığı kadar pırıl pırıl, hiç olmadığı kadar bulutsuzdu. Henüz ayna yok yeni evinde, kendisi görmemiş.
---
Evet, böyle not almışım deftere, bölük pörçük. Belki her bir pörçükten başka bölüklere yol gider daha sonra.
Bir de taşmak vardı, ona hiç dokunmadık. O da sonra...
3 yorum:
Haklısın her taşınmada hüzün var. Ama taşınırken yaşanan şaşkınlık ve gülümsemleri ne zaman yazacaksın Turuncu? Taşımaz mı yoksa bu defa?
hamiş:çağla dedin de bazı sabahlarda (bizim orda çok olur) kırağı yağar sabaha karşı güneş doğup vurunca (çağlaların) üstüne pırıltılar belirir.
Taşınmadan yeni bir yerde yaşamaya başlamak daha zor olsa gerek..yarını,içini geride bırakıp başka bir vatana gidersin mesela,artık vatan kavramın değişime uğrar,vatanın neresi bilmezsin,neyse yaşamayan bilmez...
"Taşıyınca ve taşınınca; bir hayattan bir başkasına gidilebiliyor. Belki kendini taşımak bile kolaylaşıyor. Bir hayatı taşımışsın, kendini mi taşıyamayacaksın?"
huztut yazısını hatırladım.
Yorum Gönder