Kabuk Yeniden
Tamam, tekrar deniyorum kabuk üzerine yazmayı. Yazmasam olmaz, kafamın içinde bir karıncalanma oluşturuyor. Hiç böyle hissettin mi? Bazen bir konu dönüp dolaşır, camdan dışarı çıkabilmek için uğraşan kelebek gibi. Eğer pencereyi açan olmazsa, oracıkta ziyan olur. Dışarı çıkmak için çırpınan düşünceler için de benzer bir durum geçerli, ölüverirler, iyisi mi desenli kanatlarını başkaları da görebilsin diye pencereyi açmak.
Yoğurdu mayalamak için az miktarda yoğurt gerekir, ilk defa nasıl yaptılar hep merak etmişimdir. Yoğurdun ilk defa nasıl mayalandığını bilemediğim gibi zihnimin ilk defa nasıl işlemeye başladığını da bilemiyorum. Yeni düşüncelerin mayalanması için gereken tohumlara bakalım:
Sakın kabuğunu kırma. genişlet ve kendine mal et. Kanınla işle ve canlandır onu. kabuğun kendi derin olsun. (Huzur, A.H.Tanpınar)
bir koza istiyorum. ipek bir koza. ipek bir kozam olsun diye bir sürü yaprak yiyebilirim. dut yaprağı da olur, zakkum yaprağı da... hepsini yerim. sonra ipek kozamin içinde o en müthiş dönüşümü geçiririm. her bir anı pek değerli bir dönüşüm. benekli bir tırtıldan, müthiş bir kelebeğe dönüşürüm. kanatları yağmur suyuna dahi dayanmayan, güzel, gözalıcı ve kısa ömürlü bir kelebek. kimsenin duymadığı şarkımı söyler ve ölürdüm. *
içinde rahat edilen, huzur bulunan, daim kalınmak istenen mekan. insan için de benzer bir durum söz konusudur. *
Ayrıca vitamini kabuğunda olan meyveler var ama konuyla ilgisi var mı bilemiyorum.
Dilin, tüm bu birbiriyle tam olarak örtüşmeyen ama benzer kavramları aynı kelime ile ifade ediyor olmasını zenginlik veya fakirlik olarak algılamak mümkün. Halbuki dilin oluşum sürecinde bu kelime tümünü kapsayıcı bir kavram olarak ortaya çıkmış olabilir ve dahi bunun ardında bizim mahiyetini anlayamadığımız bir bilgelik yatıyor olabilir.
Kabuk, güven duygusu veren bir şeydir çoklukla, kaplumbağanın hissettiği gibi. Bizlerin yaptığı sınırlı sorumlu çıkışlar kaplumbağaya göre biraz daha geniş çaplı oluyor, tek fark bu. Evimizi [dönmek üzere] bırakıp işe, yemek yemeye, dostlarımızı görmeye gidiyoruz. Bu da bizi kaplumbağadan daha hızlı kılıyor. Kabuğun yavaşlatıcı etkisi.
Bir evi olmak, bizi o şehre bağlayan bir etkendir. Bağlanmak, toprağa bağlanmak kök salmakla olur. Köksüzlük var bir de değil mi? Kabuk ve kök. Tohum, kabuğu çatlatır ve toprağa kök salar.
Bir evimiz varsa, onu istediğimiz zaman terkedemeyiz. Toplum da bizi bağlamak için çeşitli önlemler almıştır. Ev sahibine önceden haber vermek, kanunen uygun görülmüş süreyi beklemek, elektrik, su, gaz ve bilimum diğer sözleşmeleri feshetmek icab eder. Geçici süreli ayrılıklar içinse anahtarı birilerine bırakmak gibi çözümler bulunur. Yoksa birileri mutlaka kabuğumuza göz diker.
[Kişiyi] Yavaşlatan, istediğinde terkedilemeyen ve bulunduğu mekana bağlayan kabuk denen şey bu durumda özgürlüğümüzü kısıtlıyor mu yani? Sanki konu burda Özgür irade mevzusuna doğru dallanıp budaklanıyor.
Özgürlük neydi? Yapabileceği halde yapmamayı seçmek gibi görünüyor şimdilerde. Yasaklar özgürlüğün önünde engelse, yapabilecek yetiye sahip olduğu halde yapmamak [veya yapmak] özgürlüktür. Seçimleri özgür iradeyle yapmak.
Bu durumda kabuk bunun önünde bir engel gibi görünüyor. Kabuk ne için? Kendini güvende hissetmek için. Bu durumda özgürlükten feragat edip güven satın alıyoruz. Evet, takas. Birileri bu takas için de değişim değeri üzerinden rant sağlıyor mu?
İlişkilerimizde de kabuklar var, çat çut. İki adet kabuklu midyenin sarılmak için hamle yaptıklarında çıkan ses: çat çut. Cemiyet hayatının sunduğu şey tamamen bu. İnsanlar, zarar görmemek adına mümkün olabildiğince her türlü farklılığın örtüldüğü bir kabuğun içine kendilerini hapsediyorlar.
Aklıma dikdörtgenler prizması şeklindeki karpuzlar geldi. Nakliye operasyonları için kolaylık sağlıyormuş. Birbirlerine daha yakın durabilirler böylece.
Hayatımızın tüm alanlarında olduğumuz gibi olmak şansına erişemeyiz her nasılsa. Çeşitli durumlar için gerekli soyutlama katmanlarını devreye sokarız bu durumda. Farklı sosyal örgütlenmeler için farklı normallere uyum sağlarız.
Herkes bunu yapmaz, yapmak zorunda da değil elbet. Ben pazardan alışveriş yapmam, otobüse binmem diyen pek çok insana rastlamak mümkün. Halbuki ne de güzel sosyal gözlem yapma mekanıdır oralar.
Net bir şekilde durduğum yer şurasıdır diyince pek sorun çıkmaz aslında. Plaza insanıyım dedikten sonra her yere özel aracınla gider, büyük alışveriş merkezlerinden, MMM Migros'lardan alış-veriş yapar, afilli restoranlarda yersiniz olur biter. Her şekilde kamplar bellidir, proleteryanın yaptıkları artık banal olmaya başlamıştır ve tenezzül etmemelisiniz.
Görüldüğü üzere konuyu çok dağıttım, ilişkilerde kabuk özelinden devam etmek üzere bırak dağınık kalsın demek istiyorum.
2 yorum:
dedim ki fever, iyi bir yazı olmuş, dağınık mağınık diil bence ama dedim şu kabuklanınca özgürlüğün elden gitmesi fikrini sevmedim, gerçekse bile sevmedim.
özgürlükle alakalı da şunu dedim, birşeyin yokluğu ile özgürlük elden gidiyorsa o şey bir esarete dönüşmez mi? sonra da dedim ki acep ne ola bu özgürlük..
iyi ve dağınık bir yazı.
ahmet hamdi ne güzel söylemiş. '...kırma, genişlet, kendine mal et...'
insanlar kabukları kırmak ve kırdırmak isterler, neden acaba? karpuzlu resme baktığımda cevabı buldum. daha fazla yer kaplamasın diye. kabukları daraltalım, azaltalım. ince kabuklu meyveler daha çok para eder. daha 'kolay' ulaşılabilir meyvenin gerekli kısmına. daha çok meyve.
'Tohum, kabuğu çatlatır ve toprağa kök salar.'
'İnsanlar, zarar görmemek adına mümkün olabildiğince her türlü farklılığın örtüldüğü bir kabuğun içine kendilerini hapsediyorlar.'
kaplumbağacığım, neyin yokluğuyla özgürlük elden gidiyor?
mesela ergonomik sosyal kabukların yokluğu?
Yorum Gönder