sabaha doğru
gecenin ilerleyen saatleri ya da sabaha karşı diye tabir edilen vakitlerdeyiz. kolumdaki saat, dörde on var diyor. bir başkası bunu sıfırüç:elli olarak telaffuz edebilir ama bu yanlış olur. dijital saat değil ki bu!
kolumda saatin var, yani saatim. senin istediğin gibi hiç çıkarmıyorum.
...
uzun zamandır harfler parmaklarımın ucundan geçiyor. hani kusmadan önce mideden yükselen dalgalar gırtlağı yakarak yalayıp geçer ya, onun gibi işte. parmaklarımın ucundan geçiyor harfler, her biri yazılmak arzusuyla, yakarak...
bu gece de yazmak arzusuyla niyetlendim. bu saat oldu, yazamadım henüz dilediğimce. kimisine söyledim içimdekileri. ama söylemek kafi gelmedi.
güneş mi yavaş yavaş yaklaşıyor, yoksa şehrin silüetini çizen o devasa lambalar mı aydınlatıyor bu bulutları bilemeyecegim ama görüyorsun ya, yine yazamıyorum. alacakaranlık kuşağında, tam da o arada ki, araftaki zaman diliminde, sence tam o vakit yazabilir miyim?
...
sabah olup kahvaltı masasına oturduğumda, saatimin durmasını istemiyorum. zaman göreceli bir kavram sonuçta, kimi zaman dakikalar saat, kimi zaman günler dakika mertebesine gelebilir. birinin kolundaki saat saniyeleri ikişer ikişer sayarken, benimki pekâlâ durmuş olabilir.
düşünsene, oldukça sık görüştüğün ve her gördüğünde mutlu olduğun biriyle artık o kadar sık görüşemeyebileceğin ihtimali ortaya çıksa, senin de saatin durmaz mıydı?
4 yorum:
daha cok gorusmek istediini dusunebilir miyim benle?
yeterince açık degil mi boyle oldugu?
Saat Kaç?
bilmiyorum, kaçmış saat? sabaha karşı üç buçuga kadar falan bu sorunun cevabını aramış olmalısın sanırım.
Yorum Gönder