neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Pazartesi, Kasım 20, 2006

hasta saçması

dalgalar hep yazma isteği doğuruyor içimde. bunun sebebini bilmiyorum. bazen kızıyor, bazen duruluyorum, bunun dalgalarla bir ilgisi olabilir mi? öyle bıyık altından gülümseme hiç. yoksun sen, yokmuşsun gibi davranacağım. bakmasana yazdıklarıma! yazarken izlenmekten hoşlanmam, bilirsin. bu kalemi yeni aldım. kağıdın üzerinde dansetsin diye yapmışlar. fevkalade! arkadaki yolcu nişanlısıyla konuşuyor olsa gerek, pek heyecanlı. muhtemelen seni seviyorum dediği yerlerde utanıyor olmalı ki kürtçe söylüyor. sesi inceliyor, biraz müşfik, biraz özlemli bir hal alıyor. özleme hissinin nesne sürekliliğiyle ilgili olduğunu öğrendim dün. ve çocuklukta yaşanan travmaların nesne sürekliliği üzerindeki olumsuz etkileri... daha öncede yazmıştım çocukluk travmalarını, hem de bir kaç sefer. bu önemseyişin sonucu olarak algıda seçicilik oluşuyor ve daha çok gözüme çarpıyor bu tür konular. yolcu motorlarını sevmiyorum aslında. pek soğuklar. sanki bir ruhtan yoksunlar gibi. hem kamu hizmeti yapıyor gibi de değiller. neyin nesi dolmadan kalkmamak? serdar kızıyor bana vapurları sevdiğim için, nostalji düşkünüsün sen diyor. olamaz mı yani? çok mu fena yani? şirket-i hayriye vapurlarının bir ruhu var. düşünüyorum, bu ruh nerden gelmiş olabilir diye. olsa olsa yolcularından sirayet etmiş olabilir. e peki neden yolcu motorlarına sirayet etmemiş. tahmin ediyorum şundandır, o eski zamanların, aşkın ruhları, bedenlerine sığmayıp, kendi zarafetlerinden, kendi ruhlarından bulaştırıyorlardı vapurlara. iskele verildiği vakit birbirlerine yol veren bu nezaket timsali insanlardı o vapurları ruhlarıyla dolduran. ve şimdinin hoyrat insanlarının ruhları kendisine yetmiyor ki başka şeylere bulaştırsın. nişanlısıyla konuşan gençten başka konuşan yok. kaptanımız motorları ateşledi! uçuşa geçiyoruz. evet, bir deniz uçağı eğlenceli olmaz mıydı? doğulu genç nişanlısına siyami ersek'i anlatıyor, kalp ve damar hastalıkları hastanesi diyor ve ekliyor, bizim okulun orada. yaşı küçük olmadığına göre marmara üniversitesi öğrencisi olmalı. acaba günler geçip istanbul'a ayak uydurunca ali atıf gibi istanbul kızlarına vurulup nişanlısını bırakır mı ki? sonra aile galeyana gelir mi, sen nasıl nişan atarsın diye? bir sürü bambaşka hikaye, şimdi aynı karede buluşmuş, hareket eden bu deniz uçağının içinde. motorlar koltukları titretiyor. başlıyoruz karanlığın içinde bir yolculuğa. hani hayat gibi. hatırlar mısın, demiryolları için de hayat gibi demiştim. o zaman şunu diyebilir miyiz: tüm yolculuklar hayat gibidir? evet, aynı karenin içindeyiz şimdi, deniz uçağımız bizi ulaştırana dek kara toprağa. vasıtamıza bir zarar gelirse; bambaşka hikayelerimiz aynı karede son bulur. ne kadar ilginç değil mi? tıpkı paramparça aşklar köpekler gibi. eğer bizim için de bir film çekmek isterseniz, filmin adı paramparça hikayeler ve denizdeki sahlep olsun. motorun sesinden olsa gerek, duyamıyorum nişanlısıyla konuşan çocuğu. şehir ışıl ışıl, görebilenlere ve göremeyenler için karanlık çöktü şehre. boğazım ağrıyor pek fena. ama iyileşme süreci yakındır, biliyorum. ateşim düşüyor. şehrin ateşi de düşer mi? sanmam, bu şehir yanmaların şehri. sokaklarını çiğneyen her bir ferdi yakmadan sönmez. zaten değil mi ki sönmeden yurdumun üstündeki en son ocak... ocak olmuş yürekler...

1 yorum:

alef dedi ki...

Hoş..Ama sanlki ağrıyan diş diln etrafında mı dönmüş ne? Daha net, daha somut bir konu/his aradı gözlerim Ama gerçekten hoş.

Bununla beraber yazının çağrıştırdıkları var tabi: Sorasım geldi, hayat zaten bir yolculuk değil mi? ve bir de şu var evet Paramparça Aşklar ve Köpekler, peki aynı karede biten/birleşen hayatlar dediğinde 3 Renk geldi aklıma Mavi, Beyaz ve Kırmızı.. Hele Krmızı'nın sonundaki buluşma..

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de