"Önce Hacivat çıkar sahneye, anında başlar mukaddime. Anlatır da anlatır, itiraz eden yok nasılsa, ama işte çok geçmeden başgösterir sıkıntı. Hacivat'a bir yar, bir eğlence gerek. Eğlenebilmesi için kendine zerre kadar benzemeyeni bulmalı. İnsan tezatına nasıl da muhtaç. Sahnenin öbür ucundan giriverir Karagöz. Eğlence mi arzulanan, iyi ya o burada işte. Kavga kaçınılmazdır birbirini böylesine tamamlayanlar arasında. Bir de bakmışsın ki ne denli kalabalık etrafın, hiç bilmediğin bir curcuna. Tuzsun Deli Bekir, Uzun Efe, Kanbur Tiryaki elinde esrar çubuğuyla, Altı Karış Beberuhi ve cümle cinler ve periler ve cadılar ve cadalozlar doldurmuş sahneyi... Bir de bakmışsın ki almış başını yürüyor zill-i hayal, seni de katarak içine. Zehra tek tek okşuyor kuklaların saydan vücutlarını, kendinden geçiyor isimleriyle. "
...
"Ne çok kukla var. Her birinin kostümü, özellikleri, dilleri başka başka. Bunca çeşitlilik akılları karıştırsın diye belki de. Dışarıdan bakan herkes seyircidir bir oyuna ve her seyirci sadece kuklaları görür. Bir tek kişi hayalbaza bakar sadece: çırağı! Bir tek o durur perde arkasında, hazırlar kuklaları, tek tek sıraya sokar. Bir tek o bilir ve görür oyunun ardında yatan dolanı, dolanın ardında yatan hüneri."
...
"Hiçbir çırak çırak kalmak istemez belli bir noktadan sonra. Unutma ki her çırak usta olmak için girer bu yola. Gün gelir boynuz kulağı geçer, çırak ustaya ihanet eder. Gün gelir sen hayalbaz olursun bu perdede; kuklalar aynı, oyun farklı.
Seyirci gene anlamaz.
Ama işte bir tek kişi, bir tek usta anlar. 'Yıktın perdeyi eyledin viran' ustadan çırağa sitemdir aslında, hayalbazdan seyirciye gönderilmiş bir hitap değil. Çırak bilir önceden; bilir ki yıkacak bu perdeyi, kusuru için af dileyecek gün gelip o da usta olduğunda bu zill-i hayalde."
...
Beşpeşe'den.
360 numarali sayfalar civarı..