kötü.
yanlış yerde ve yanlış zamandayım. kızgınım, sinirliyim. kime mi? yalnızca kendime.
neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..
{ | nereye gidilir: ben kendim, kimim? || ne yazmışım? || sayfanın dibinde ne var? || rss abonelik | } |
tutamak sorunu dedim. dunyada hepimiz sallantili, korkuluksuz bir koprude yurur gibiyiz. tutunacak bir sey olmadi mi insan yuvarlanir. tramvaydaki tutamaklar gibi. uzanir tutunurlar. kimi zenginliğine tutunur, kimi mudurluğune, kimi isine, sanatina. cocuklarina tutunanlar vardir. herkes kendi tutamağinin en iyi, en yuksek olduğuna inanir. guluncluğunu fark etmez.
-aylak adam, yusuf atılgan-
tutamak sorunu dedi biri, evet tutamak sorunu. şüphesiz başka sorunlar da var. olmasa şaşılırdı öyle değil mi? çok zamandır kendime dahi hitap edemiyorum. duvara doğru.. kendime yazdığım mektupları kendimden başka birine verdiğimden beri, pek kendimi bulamıyorum kendimi karşımda. motorlu kuş vardı bir, bir de serçe gibi yürümeye çalışan karga. bazen çok sıkılıyorum. anlatmak, yazmak, bir şey yapmak istemiyorum. herhangi bir formda zihnimdeki parçaları aktarmak ve sonrasında anlaşılmak istiyorum. görüyorsun ya, aşamıyorum. ben de her fani gibi anlaşılmak istiyorum. biraz O'na öykünerek, bilinmek istiyorum, diyorum ben de. yanlış mı diyorum? O bilir. işte sıkılıp anlatmak, yazmak istemediğim zamanlarda bolca uyuyorum. zaten uyumasam da pek bir şey yapamıyorum. mesela bugün. bugünümü bomboş geçirdim. öğle saatlerinde yarım gibi uyandım. bir yemek yedim, bilgisayarımı açıp etrafa göz gezdirdim. sonra yine yattım, yattığımda saat ikibuçuk-üç civarıydı sanırsam. tekrar uyandığımda beş olmuştu saat ve birazdan hava kararmak üzereydi. çöpleri atıp, ekmek aldım. sonra terası yıkadım. bu annemi öyle mutlu etti ki. anlamadım onu. tam olarak onu mutlu eden şey terasın yıkanması değil, benim annem için bir şeyler yapmış olmamdı sanırım. bana dua etti. ben de burukça sevindim. neden burukça mı? bilmem. aslında yarım yamalak bilebilirim. ama bunu tam olarak bilip tam bir gerçeklik haline getirmek istemem. biliyor musun başımıza geleceklerle, bizim geleceğe dair hayallerimiz, umutlarımız arasında garip bir ilişki var. türkçe cümleler kurmak konusunda hassas olan ben, az önceki cümlede ilişki yerine "korelasyon" demeyi çok istedim her nedense. diyeceğim şu; kendini gerçekleyen kehanet teorisi işliyor çoğu zaman. bazı şeyleri sırf bu yüzden hiç düşünmüyorum. düşünmeyince başıma gelmiyor. bazen düşünmediğim halde başıma gelenler oluyor. o zaman ne yapacağımı bilmiyorum. geçenlerde, {hep geçiyor zaten} durup dururken ağzımdan şunlar çıktı: "i really dont know who am i." bu cümleyi kurmak için hiç düşünmedim, planlamadım, birden bire oldu. sanırım sadece S. duydu. öyle mi diyorsun, gibisinden bir laf etti geçti o da. başka kimse duymadı. duysa mıydı? bilmiyorum. ara sıra {ayrı mı yazılıyor sahi?} .. evet, unuttum, ara sıra 'dan sonra ne diyeceğimi unuttum. evet, bitti şimdilik. {yine iyi olmam gerekiyor.}
Daha önceden keşfetmiş olduğum ama hiç denemediğim bir şey vardı: mail göndererek blog yazmak! İşte şimdi deniyorum.
bayram geldi bu şehre. bana geldi mi diye soracak olursan, pek değil. zira daha önce de bayramdı bana, bundan sonra da bayram zaten. bilirsin, hep bayram bana. fakat yine de farklıydı şu bayram günleri. bir ilkti hayatımda ve sanıyorum önümüzdeki bir yıl içinde olacak pek çok şey benim için bir ilk olacak..
kadıköy'de bir bayram sabahı:
sabahın erken saatlerinde sokaklara vurmuştum kendimi. sekiz buçuk suları olmalı herhalde. aslına bakarsan kendimi çok kötü hissettim. kimse yoktu sokaklarda, dolmuşçular, taksiciler ve tinerciler dahi yoktular. bayramı bayram gibi karşılamayanlar da yoktu. kimi uyuyordu, kimisi de öyle ya da böyle ailesinin, sevdiklerinin yanındaydı. özgürlük önemli bir şey ama özgürlük herkesten uzakta yanlız olmak demek değil. aklıma özgür olacağım diyerek kendisini dağa bayıra vuranlar geldi. sahi özgürlük neydi? özgür kızın dediği gibi özgürlük içimizde miydi? neyse, biraz yürüdükten sonra sonunda bir dolmuş bulup kadıköye doğru yola koyuldum. ön koltukta, yani kapının yanındaki koltukta oturan şapkalı ve pek havalı hanımefendinin ineceği vakit, aynı yerde binmeye hazırlanan pejmurde kıyafetli beye, sanki sinek kovuyormuş gibi çekil çekil diye elini savurması pek fena bir deneyimdi bayram sabahında.. vara vardim mekanıma. uzandim ve uyudum kedicikle..
1 . Yılın otuz gün süren, on birinci ayı, son teşrin, teşrinisani.
2 . Kışın başlangıcı sayılan 8 Kasım günü başlayıp hıdırellezin ilk günü olan 6 Mayısa kadar altı ay süren dönem.