neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Pazar, Kasım 27, 2005

tutamak meselesi, gariplikler vs.

tutamak sorunu dedim. dunyada hepimiz sallantili, korkuluksuz bir koprude yurur gibiyiz. tutunacak bir sey olmadi mi insan yuvarlanir. tramvaydaki tutamaklar gibi. uzanir tutunurlar. kimi zenginliğine tutunur, kimi mudurluğune, kimi isine, sanatina. cocuklarina tutunanlar vardir. herkes kendi tutamağinin en iyi, en yuksek olduğuna inanir. guluncluğunu fark etmez.

-aylak adam, yusuf atılgan-


tutamak sorunu dedi biri, evet tutamak sorunu. şüphesiz başka sorunlar da var. olmasa şaşılırdı öyle değil mi? çok zamandır kendime dahi hitap edemiyorum. duvara doğru.. kendime yazdığım mektupları kendimden başka birine verdiğimden beri, pek kendimi bulamıyorum kendimi karşımda. motorlu kuş vardı bir, bir de serçe gibi yürümeye çalışan karga. bazen çok sıkılıyorum. anlatmak, yazmak, bir şey yapmak istemiyorum. herhangi bir formda zihnimdeki parçaları aktarmak ve sonrasında anlaşılmak istiyorum. görüyorsun ya, aşamıyorum. ben de her fani gibi anlaşılmak istiyorum. biraz O'na öykünerek, bilinmek istiyorum, diyorum ben de. yanlış mı diyorum? O bilir. işte sıkılıp anlatmak, yazmak istemediğim zamanlarda bolca uyuyorum. zaten uyumasam da pek bir şey yapamıyorum. mesela bugün. bugünümü bomboş geçirdim. öğle saatlerinde yarım gibi uyandım. bir yemek yedim, bilgisayarımı açıp etrafa göz gezdirdim. sonra yine yattım, yattığımda saat ikibuçuk-üç civarıydı sanırsam. tekrar uyandığımda beş olmuştu saat ve birazdan hava kararmak üzereydi. çöpleri atıp, ekmek aldım. sonra terası yıkadım. bu annemi öyle mutlu etti ki. anlamadım onu. tam olarak onu mutlu eden şey terasın yıkanması değil, benim annem için bir şeyler yapmış olmamdı sanırım. bana dua etti. ben de burukça sevindim. neden burukça mı? bilmem. aslında yarım yamalak bilebilirim. ama bunu tam olarak bilip tam bir gerçeklik haline getirmek istemem. biliyor musun başımıza geleceklerle, bizim geleceğe dair hayallerimiz, umutlarımız arasında garip bir ilişki var. türkçe cümleler kurmak konusunda hassas olan ben, az önceki cümlede ilişki yerine "korelasyon" demeyi çok istedim her nedense. diyeceğim şu; kendini gerçekleyen kehanet teorisi işliyor çoğu zaman. bazı şeyleri sırf bu yüzden hiç düşünmüyorum. düşünmeyince başıma gelmiyor. bazen düşünmediğim halde başıma gelenler oluyor. o zaman ne yapacağımı bilmiyorum. geçenlerde, {hep geçiyor zaten} durup dururken ağzımdan şunlar çıktı: "i really dont know who am i." bu cümleyi kurmak için hiç düşünmedim, planlamadım, birden bire oldu. sanırım sadece S. duydu. öyle mi diyorsun, gibisinden bir laf etti geçti o da. başka kimse duymadı. duysa mıydı? bilmiyorum. ara sıra {ayrı mı yazılıyor sahi?} .. evet, unuttum, ara sıra 'dan sonra ne diyeceğimi unuttum. evet, bitti şimdilik. {yine iyi olmam gerekiyor.}

Hiç yorum yok:

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de