neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Pazartesi, Ocak 09, 2006

her zamankinden..

işte yine yazıyorum. kime yazdığım belirsiz, belki de sana.. sakın hep böyle kime olduğu bilinmeyen ne idüğü belirsiz şeyler yazdığımı sanma. eskiden ilk satırında muhatabanın ismi yazılı mektuplarda yazardım. sonraları farkettim ki hiç bir farkı yok ikisinin birbirinden. internet devriminden sonra dilim de bozulmaya başlamış, haberim yok. durup dururken cümleler devrik oluyorlar. halbuki devrilmiş devrik takıntısı olanlardan da değilim..

gelmezler.. gelmedikleri yetmezmiş gibi gitmişler de.. derimi soyup cıplak bırakmışlar beni.. Hayır birazcık ısınsam hayata minnettar kalıcam.


dedim ya, ilk satıra isim yazdığım da oldu. ama gelmediler. sadece geldiklerini sanmışım ben, hepsi buymuş. üstelik gitmişler de.. bir başıma, savunmasız ve yanlız bırakıvermişler. evet, tek istediğim biraz ısınmak, iyi ama kombinin düğmesini saat yönünde çevirmek gibi değil..

tam olarak ne zaman olduğunu bilmiyorum, bir zaman geldi ve 'default' verilenlerden başka birilerinin yanımda olmasını istedim. hani oruç aruoba'nın dediği gibi, kendi olarak gelen. olmayabilecekken olan. evet tam olarak istediğim şey buydu. sonra ne oldu? olmadı. şimdi düşündüm de, sanki çok şey istemişim gibi. sormak lazım yazara, sen gördün mü bu muradına eren? evirip çeviriyorum, bir karara varamıyorum. olabilir de.. yani belki. iki insan böylesi güzel bir anlayış çerçevesinde buluşabilirler..

benim sorunum ne? anlamıyorum işte kendimi. şuraya oturup iki kelam etmek istedim. sabahtan beri aklımın içinde bin tane tilki dolaşıyor. anlıyor musun? doğru dürüst çalışamıyorum bile. ama şimdi burada otururken yazamıyorum işte. ben eskiden böyle değildim inan. inanamıyorum kendime.

bak mesela, gündüz aklıma düşenlerden birini anlatayım şimdi: {orada mısın hala?} konuşmak istiyorum ama dinleyenim yok. evet, evet, yok! nasıl yani? şu anda telefonu kaldırıp arasam elbet birileri gelir dinlemeye. gerçi telefonu kaldımak deyimi ve fiili ortadan kalkalı çok oldu ya mühim değil, mühim olan insanlık. ama geldiğinde, gelenin gözünde, sözünde, özünde az buçuk "zor günler geçiriyorsun, hepsi geçer" kıvamında bir teselli cümlesi görürsem kızarım ben. kafası bunun gelip geçici olmadığını almıyorsa ne yapabilirim ki? çok şey mi istiyorum? kaliteli empati istiyorum. konuşmanın sonuna doğru kaybolmayan empati. evet çok şey istiyorum. bunu yapmak kaybolmayan sakız yapmak kadar kolay bir şey değil. kabul ediyorum değil. bir de empati profesyonelleri var, biliyor musun? ahaha, onlar pek komikler, hiç bir sorumluluk üstlenmeyen empati profesyonelleri. var ya, siz az biraz şu empatiyi profesyonel mesleğinizin dışında kullansanız ne güzel olurdu. anlıyorum, az buçuk haklısınız, size de okulda vurdumduymaz {sahiden birleşik mi yazılıyordu?} olmayı, olayların içine girmemeyi öğrettiler değil mi? tamam, bunu da kabul edelim, herkes girdapların içinde dönemez. herkes empati yapamaz, herkes sevemez, herkes.. ya ne iş yapar bu insanlar? evet sayın profesyonel, çok kızıyorum size. ama sesimi duyuramayacağım kadar uzaktasınız. öyle uzaktasınız ki. yüzyüze konuşurken bile siz hala mesleğinizi icra etmekle meşgulsünüz. kim bilir acaba gençliğinizde devrimci 'takıldınız' mı sizde? ne oldu, sonra vaz mı geçtiniz? bal tutan parmağını yalar. bal çok mu lezzetli geldi? yo yo, yanlış anlamayın, heyecanlı, devrimcilere yeni katılmış bir genç filan değilim. hani böylesi devrim fraksiyonlarına da {ne olduğunu bilmediğim bir kelime kullandım, annem kızar mı?} karışmadım. sadece kendi çapımda düşünüyorum da, yani yanlış bir şeyler yok mu sizce de? açık açık söyleyeyim, sizin gibilere kızgınım. size duman'dan bir şarkı armağan etmek isterim:

Kayıp gençlik deyip geçme bak
Hiç olmazsa biz dönek değiliz


şimdi oturduğunuz yerde benim dumanlanmış başımla yazdığımı da düşünürsünüz siz. nasıl kendinizi rahat hissedecekseniz öyle yapın. herkes rahat olmaya çalışıyor. ne garip. ah pardon, bak yine her tarafı berbad ettiniz sayın empati profesyoneli, ben burada sayın arkadaşıma bir şeyler anlatmaya çabalıyordum, konunun ortasına gelip oturdunuz. neyse, sıranızı savdıysanız gidin, benim sizin hakkınızda söyleyecek çok şeyim olacaktır elbet. ama iyi ki mesleğinizin hammaddesi değilim. öyle işte, konuşasım var dinleyenim yok. sokaklarda yürümek ve konuşmak istiyorum. konuştuğumun biraz olsun duyulduğunu bilmek istiyorum. biraz yeteneğim olsa bunu çizerek anlatırdım. aslında bunun çizilmişi de vardır elbet. hani konuşursun, konuşursun, karşındakinin kulak kepçesinden geri döner. eheh, aslında komik, yani yansıtıcı olarak kulak kepçesi.. karikatürist birileri bunu çizmeli bence. yine çok şey mi istedim. doğrudur. iyi ama hep çok şey istediğimi düşünüyorum. bunları istemediğim zaman diğerlerinden ne farkım kalıyor? baksana hele şu diğeri dediklerime. bir yerlerde yanlış mı yapıyorum? olabilir. ama şuna eminim, bu ülke empati yeteneği kıt olan ve bunu geliştirmek için bir gıdım çaba göstermeyen insanlarla dolu. halbuki ben istanbul'u çok severim. ne alakası var deme, var işte. seviyorum istanbul'u..

günü, günün içindekileri hatırlamaya çalışıyorum. beynimi, beynimin içindekileri düzenlemem lazım. yanlızca masam ve odam değil, kafamın içi de dağınık. hemen üstüme gelme öyle, bunun tek suçlusu ben değilim. hani burada olmayabilecekken olsunlar diye davet ettiklerim var ya, hepsi onların yüzünden. mesela bu akşam çok daha iyi kavradım bir diğerinin daha bana hiç gelmediğini. bu gidişle daha iyi anladım.

mesela bu akşam evde kimse olmadığından alışverişe çıktım saat sekizden sonra.. evden gidenler de beni çok umursamıyor olmalı ki yiyebileceğim neredeyse hiç bir pişmiş nevale yoktu dolapta. neyse işte, çıktım evden ve başladım halk caddesinden aşağı yürümeye. ilk olarak anladım ki, bizim şehrimizin en merkezi yerleri bile geceleri yaşamıyor. inanır mısınız koskoca üsküdar'da {ne kadar koca?} doğru dürüst açık bir yer yoktu. yemekten önce biraz atıştırmalık bir şeyler alayım diye markete girdim, biraz dolaştım. reyonların birinde adamın biri diğerine beni gösterip bir şeyler anlatıyordu. bir filmdeki bir adama benziyor muşum. evet kabul ediyorum. garabet bir şeklim şemalim vardı ama benim farkedeceğim bir şekilde bunu arkadaşına anlatman gerekmiyor. yarın sakalım olmadan ve o şapkayı takmadan geldiğimde geldiğimi bile farketmeyeceksin. farklı olana neden bu kadar heyecanla ve hayretle yaklaştığınızı anlayamadım sayın küçük beyinli insan. düşündüm orada biraz, gidip bozsam mı acaba diye. ama arefe akşamında kimsenin keyfini kaçırmak istemedim. öncelikle kendimin. hayır meselenin özü şu: ben bu sakalı, bu şekli bir şeye benzemek için veya herhangi 'bir şey' olmak için oluşturmadım. tamamen tembelliğimin ve asi duygularımın ürünüdür. evet bunu da dayatıyorum, yakınımdakilere ve dahi sokaktaki insanlara. istediğinizi düşünmekte özgürsünüz. ama hayrola sakal mı bırakıyorsun diye sormaya hiç hakkın yok sevgili ev sahibi ya da dış kapının mandalı. benimle böylesi gereksiz bir muhabbete girmeye senin de hakkın yok sevgili uzaktan akraba. ilginç olan ne biliyor musun, dolmuşta bile önce konuşmaya çekinip, iki çift laf edince rahatlayan tiplere bile rastladım. yani ne? evet, bu ülkenin insanları farklı olana, yabancı olana karşı müthiş önyargılı. bu ülkeyi yaşanmaz kılan en büyük sebeplerden biri bu işte..

unuttum, bir de günün iyi haberi var. zeytin iyileşti. artık yürüyor, yemeğini kendi yiyor, suyunu kendi içiyor. miyavlıyor ve en iyisi sürekli yatmıyor. bugün bir iğne daha oldu. yarın veteriner kapalı olduğu için tablet yutmak zorunda ve o tablet yutturma görevi bana düştü. hala tam olarak kendime güvenmesem de, başarı başaracağım diyenindir diyorum :-) zeytin'i seviyorum, seviyoruz. onu bu kadar benimseyebileceğimi, onun bu resimdeki gibi durgun hallerinde böylesi üzülüp endişeleneceğimi tahmin etmiyordum. ama oldu işte.. bayramın ikinci günü son antibiyotik iğnesini olduktan sonra tamamen iyileşecek. ama bundan böyle önümüzdeki iki hafta boyunca ve sonrasında da havalar soğuk olduğu sürece bahçeye çıkamayacak. hem bahçeye çıkıp ne yapacaksın ki zeytin'cim, ağaçtan başka ne var?

bayram hakkında da biraz söylenme hakkım var mı? tamam kabul ediyorum, bayram güzel bir şey. bayram hoş bir şey. sosyal olarak toplumu rahatlatır. yardımlaşma ne güzel. ama niye ben sevinçli değilim herkes gibi. çıkıp ta, ailen yanında değil ondan! diyebilirsin. haklı olabilirsin, senin pencerenden öyle görünüyor olabilir. o zaman sana kadıköy'de bayram sabahı başlıklı yazıyı okumanı öneririm. arşivde şuralarda bir yerde olmalı, emek verip bulman gerek.. hani düşünüyorum da, ailemle birlikte olduğum zamanlarda dahi buruktu, hep bir sorun vardı. halbuki ne güzel değil mi? 'başka'larına göre tam da çok mutlu olunabilecek bir yerdeyim. halbuki şunu kimse anlamıyor: hayatımda onların mutluluk unsuru olarak gördükleri şey yokken de ben böyleydim, bunları hissediyordum, o sizin mutluluk çubuğu gibi gördüğünüz tüm şeyler hayatıma geldiler öyle veya böyle ve ben yine aynı şeyi hissediyorum. sen alınma sevgili dostum, o başkalarına kızıp söyledim bu cümleyi.

şimdilik bu kadar olsun. gidip traş olayım ve kendimi kendime hazırlayayım. görüşmek üzere sayın dostum..

Hiç yorum yok:

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de