neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Pazartesi, Mayıs 28, 2007

Konuşulamayan

Adolf Hitler ağabeyimizin ilkokul arkadaşı olan Ludwig Wittgenstein amca şöyle demiş:

Whereof one can not speak thereof one must be silent.

Türkçesi için de birileri şöyle demiş:
Üzerine konuşulamayan konusunda susmalı. *

Dün akşam bunun üzerine düşündük, ne demiş bu amca? Ve ilk öneri konuşamıyorsan sus en iyisi olarak dile geldi.

Bu lafı ilk defa duyalı bir aydan fazla oldu ama hiç düşünmemiştim tam olarak. Bir varoluşu vardı kafamın içinde ama bu bir buluta benziyordu daha çok, alaca bir bulut işte. Sanıyorum bu şekilde onu kısıtlamadığımı varsayıyordum. Sandığımı söylüyorum, çünkü bunu bilinçli bir şekilde böyle olsun diye yapmamıştım.

Akşam, anladıklarımı anlatmam gerekince mecburen kelimelere ve bu doğrultuda netleştirmeye ihtiyacım oldu. Bu durumda bazı kararlar almam gerekiyordu, bir ayağım siyahta, bir ayağım beyazda kalamazdı böylece. Bu; gözlemlenmediği vakit farklı, fakat bir gözleyen olmadığı vakit daha farklı davranan elektronları hatırlattı birden. Bir de kutunun içindeki koyunu.

Neyse, konuşulamayana geri dönersek; bir mesele üzerinde konuşabilmek, meseleyi kesinliğe kavuşturmuş olmayı gerektirir. Yahut şöyle, konuşunca, aslında o ana kadar kesinleştirmediğimiz bir fikri söyleyerek kendimiz için de kesin bir hale getiririz, kendi sözümüzle kendimizi bağlarız.

Bu ve bunun gibi sebeplerden ötürü, çeşitli zihinsel süreçler sonucunda henüz üstüne konuşulabilecek kadar netlik kazanmamış meseleleri konuşmamalı. Bir diğer deyişle, gözlemlemeyip kendi doğası içinde her ne olacaksa o olmasına izin vermeli.

Böylece kesinleştirdikten sonra merak ettiğim bir şey daha var, önceleri zihnimde alaca bir bulut olarak varolan imajinasyon şimdi, bu açıklamayı yaptıktan sonra nasıl bir hal aldı? Olabileceği bazı ihtimalleri böylece yokettim mi?

Bunun dışında, içinde bulunduğum bağlam (context) bu açıklamam üzerinde etkili oluyor olmalı. Bu durumda farklı bir bağlamda yapabileceğim farklı değerlendirmeleri de kısıtlamış mı oldum?

Bütün bunları düşündükten sonra (ne çok zamir kullandım) şuna karar verdim, lost in translation dediğimiz şey sadece diller arasındaki çevrimler sırasında olmaz. Ee, bu da zaten biliniyor galiba, işte ben bugün bunu kavradım.

6 yorum:

mahallenin delisi dedi ki...

"....çeşitli zihinsel süreçler sonucunda henüz üstüne konuşulabilecek kadar netlik kazanmamış meseleleri konuşmamalı" demişsin ya ben de diyorum ki; bize doğru sorular sorabilen insanlarla konuşmak süreçleri çok daha anlamlı kılacaktır.(itirazı olan?) =))
öte yandan bi'de mümkün olduğunca yazmak lazım tabi; fikirleri sıraya koyabilmek için.

deryik dedi ki...

bu cümle tekerlememsi haliyle dolanıp duruyodu kaç zamandır beynimde. zaten bu ara fazla düşünmekteyim. aynen bu haldeydim, üstelik konuşmam gerekiyordu.

derken kendisinin gramerini ödünç aldım, az önce "evreka" dedim... ve artık her şey berrak bir su gibi saydam, açık, net. wittgenstein'a mı sana mı teşekkür edeyim bilemedim :)

pur dedi ki...

words are useless, especically sentences
they don't stand for anything
how could they explain how i feel

diyor..

karpuzkabugu dedi ki...

dün gece bir yorum yapmıştım burda ama malesef gönderememişim.
şimdi ne yazdığımı hatırlamaya çalışıyorum...
ha evet,pur'a soruyordum.bunları kimin dediğini soruyordum.yine wittgenstein amca mı demiş bunları da? güzel demiş,hoş demiş.
hani bazı bazı kelimelerin kifayetsiz kaldığı olur yaşananlardan sonra,zorlamamak en güzeli bence de.konuşulamayacaksa konuşmaya uğraşmak niye? :)
bunun dışında tek anlatım yolunun kelimeler olmadığı da aşikar değil mi? öyle olmasaydı müzik,dans,sinema,tiyatro nasıl var olabilirdi?

pur dedi ki...

bu bir madonna şarkısından, sözlerini björk yazmış. dediğin gibi karpuzkabuğu, müzik, dans, sinema,tiyatro vs.. başka diller de mümkün..
alakasız biçimde karpuz kollu elbiseler geldi aklıma şimdi, kabuktan. severim öyle elbiseleri.

andrei dedi ki...

Kelimelerin kifayetsiz kaldıgı anlar hep mi olur yoksa kelimeler aslında hep kifayetsiz midir. ben daha cok gercekten de kelimelerin duyguları anlatma konusunda hiçbir işlevi olmadıgına inanıyorum. Nitekim özel hayatımda bunları defalarca yaşadım. bazı şeyleri konuşayamıyorsanız susmalısınız diyor Ludwig amca. ya, evet ne çok susuyorum ki ben. Ludwig amca sagolsun konusamıyorum artık adam gibi. susuyorum hep... iyi ama böyle şikayetim yok...

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de