neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Pazar, Haziran 17, 2007

Basınç ve Yürüyüş Halleri

Basınç, bir yüzey üzerine etkide bulunan dik kuvvetin, birim alana düşen miktarı. Katı, sıvı ve gazlar ağırlıkları nedeniyle bulundukları yüzeye bir kuvvet uygularlar. Kuvvetin kaynağı ne olursa olsun birim yüzeye dik olarak etki eden kuvvete basınç(P), bütün yüzeye dik olarak etki eden kuvvete de basınç kuvveti(F) denir. [Wikipedia]

Sakar biri değilsem de açık renk kıyafetler giydiğimde üstüme kahve yahut çikolatalı dondurma damlatmamak için özen gösteririm. Askıdan temiz kıyafetleri alırken yine aklıma dondurma geldi, hava sıcak, dondurma ne de iyi gider!

...

Yalnız başına yürürken insanların ne yaptıklarını çok merak ediyorum. Hayır benim yaptığım şeyleri yapmadığınıza göre daha önemli ne yapıyor olabilirsiniz?

İnsanların yüzlerini incelemek, hikayeleri hakkında çıkarımlar yapmak keyiflidir. Bazıları yere bakarak yürürler, hiç yüzlerini kaldırmadan. Şaşırırım, niye etrafa bakmazlar ki? Hayır dalıp gitmek gibi değil, daha çok kimseyle yüz yüze gelmemek için bakışları kilitlemek. Yalnız kalmak için belki de.

İnsanlara bakmak yerine binalara bakmayı tercih ederim bazen, sürekli geçtiğim bir sokaksa nasıl devinim içinde, neler değişiyor görmeyi severim. İlk defa geliyorsam, neye benzediğini, içinde yaşayanlara nasıl hayat sunduğunu algılamaya çalışırım. Kimi çilekeş, kimi mağrur, kimi güngörmüş...

Çok sevgili cihazım arızalı olmadığı zamanlarda, eğer sakin bir yerde yürüyorsam mail veya blog okuyabilirim. Hayır, internet bağımlısı değilim, belki bilgi bağımlısı olabilirim. Aslında sadece bilgi değil bu, başka bir şey. Şimdi olmaz, konu dağılmasın.

Hayal kurabilirim bir de, başka alemlerde gezebilirim. Ezilmeyecek, takılıp düşmeyecek ve insanlara çarpmayacak kadar algımı bu dünyaya ayırıp, zihnimin geri kalanını hayallere ayırabilirim.

...

Bugün de öyle yaptım, öğle saatlerinde Üsküdar'a inerken Başdeğirmen'e** gittim.

Başdeğirmen, İzmit Körfezini geçtikten sonra Karamürsel'e varır varmaz ilçe merkezine girmeden sola dönüp dağların tepelerin arasında 7-8 kilometre daha yol katedilerek ulaşılan bir vaha, bir ab-ı hayat. Ormanlarla kaplı yüksek tepelerin ortasında, cep telefonu şebekelerinin çalışmadığı, müthiş bir sessizliğin ortasında bir başka dünya.

Ormanda geziyordum, kimseler yok etrafta, bir kaplumbağa geçiyor bana aldırmadan, bir akarsu var mıdır buralarda? Yemek saatine yetişebilir miyim? Sessizlik nasıl da huzur verici. Sapları çıkarılmış ve oluşan oyuğa peynir koyulup fırına verilmiş mantarlara ne demeli?

Ben ağaçların arasında dolaşırken yolun sağında duran, kaputu açık arabayı farkettim. Markasını bir türlü hatırlamıyorum ama vasatın altında bir kalite sunduğunu algılayabiliyorum. Arabanın yanından geçmem toplamda dört adım, yaklaşık 5 saniye sürecek. Arabanın başında duran iki adamdan biri, bir litre civarında sıvı barındırabilecek bidon benzeri plastik bir şeyin kapağını tutuyor. Bir şekilde bu bidonun kapağa basınç uyguladığı belli. Açacak mı bilmiyorum, bir yandan ağaçlara bakıyorum, ne kadar yüceler. Diğer adam konuşuyor: gider abi bu araba.

Bu sırada düşüncelerim hızlanıyor. Yerde yapraklar, elimde kitap, adam o kapağı açacak mı, arabayı geçmem için son üç adım, kapağı çeviriyor, son iki adım, biraz daha çevirdi ve tahmin ettiğim şey oldu, gevşeyen kapak hızla yerinden fırladı ve bidonumsu hazneden kırmızı bir sıvı fışkırmaya başladı. Kan kırmızı o şeyin havada salınımını görmemle birlikte Maksimum kart reklamlarındaki çapraz insanlara benzer bir formda kendimi ileri ve sola doğru attım.

Zihnimin bir yanı hala ormanda, toparlamaya çalışıyorum, nedir durumumuz? Ah evet, açık renk giydim ben bugün, üstüme başıma baktım, evet bir kaç damlalık bir hasar var, çıkar mı acaba yıkanınca? Ya çantam?

Neden sonra dönüp adama bakmak geldi aklıma, suratına fışkırmış olmalı. Orman, sessizlik, kaplumbağa? Adam iyi görünüyor. Yola devam etmeliyim, ağaçlar çok yüksek, güneş ışığı gelmiyor.

Bir kaç saniye daha hayal ile gerçek arasındaki noktada kaldım, toparladım ama bir kaç saniye içinde salgıladığım adrenalin de fazla gelmişti doğrusu.

Sonrasında gelen bir saat boyunca tavan yapan zihinsel aktivitelerim yüzünden bir garip işleyen beynimi sakinleştirmeye çalıştım. O anı, kapağın açılışını, sıvının havada yaptığı salınımları defalarca yeniden gördüm.

Sonra düşündüm de, giyotine mahkum edilmiş bir mahkum da bıçağın serbest bırakılış sesiyle boynuna inmesi arasında böyle bir şeyler hissediyor olmalı, geliyor, geliyor, geld...

O kapağın açılışı gibi.

Basınç neymiş?

1 yorum:

Adsız dedi ki...

hayatima dair kararlar alirken,bakislarim adimlarima odaklanir, o zamanlarda onemli olan benim gidisatimdir,o yuruyus boyunca baska insanlarin figurandan ote yeri yoktur zihnimde .Eger icimdeki o melankoli uyandiysa,etrafima bakarak,insanlari inceleyerek, hayatlari hakkinda tahminler yaparak yururum, kendi hayatimdan ote,baskalarinin hayatlari uzerinden yasayabilmek, kendimi tamamen unutabilmek icin..yaziyi sevdim..nedense kendi hallerimin tanimini yapma ihtiyaci duydum icimde.coktandir yurumek uzerinde dusunmedigimden olsa gerek.

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de