neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Çarşamba, Ekim 24, 2007

Sallanan Dişler

Diş, dişim sallanıyor. Üst köpek dişim olmalı. Zaten onlar iki dişlik yerin tam ortasından çıktığı için arkasında önünde yarım diş büyüklüğünde boşluk var, bir dişim de üstte bekliyor.

Bayram günü olmalı. Dışarı çıkıyorum, Fa ve Fö ile karşılaşıyorum. Fö, bir Mitsubishi pikap kullanıyor. Bayram münasebetiyle ailesini gezdiriyormuş. Fa ile yürüyüruz. Devasa bir binanın ikinci katından itibaren olan çıkmalarına zincirler asılmış, uçlarında birer döner tezgahı var. Önlerinden geçiyoruz, hiç temiz görünmüyorlar. Bir kaçı temizlik yapsa ne güzel olur, hem rekabet oluşur diyorum.

Yürümeye devam ediyoruz. Fa'ya şu kızı tanıyorum diyorum, kız geçip gidiyor ama ben kim olduğunu bir türlü hatırlamıyorum. Ardından bankamatik sırasında bekleyen bir çocuğu daha tanıdığımı sanıyor ve bilemiyorum.

Fa, dişçiye gidelim diyor. Mihrimah'taki doktorumdan başka olmaz diyorum. O yoksa bile nöbetçi bırakmıştır yerine kesin. İçimden düşünüyorum, yahu tıbbi kayıtların sürekliliği hakkında hiç mi bir şey bilmiyorsun? Bu yaşta köpek dişimin sallanıyor olması kötü, iyi hissetmiyorum. Yürümeye devam ediyoruz. Merdivenlerden inip deniz seviyesine ulaşacağız. Moda'da sahile inen merdivenleri çağrıştırıyor, hatta çok benziyor.

Tinerci kılıklı bir çocuk yaklaşıyor yanıma. Fa uzaklaşıyor. Çocuk gülümseyerek konuşuyor: Abi ben nerede kalabilirim, nasıl meslek edinebilirim? Biraz laflıyoruz ayaküstü. Hapisten çıkmış olduğunu öğreniyorum. Halbuki en çok 14-15 yaşlarında olmalı. Bir şeyler söylüyorum tavsiye kıvamında. Çocuk biraz tavır değiştiriyor, yankesici olabilir mi? Arkamı dönüp gidiyorum, merdivenlerden iniyorum.

O sırada merdivenlerden yukarı çıkan birinden bir şeyler çalıyor. İnsanlar hemen yakalıyorlar çocuğu, merdivenden aşağı atmak üzere sarkıtıyorlar. Çocuk ağlıyor. Hiç bir şekilde sorumluluk duymuyorum tüm bu olanlardan, zaten ne olabilir ki?

Deniz kenarında yürüyoruz. Dalgalar deniz yükseldiğinde yürüyüş yolunu ıslatmış. Suların üstünden zıplıyoruz Fa ile birlikte. Yoruldum diyor ve yarısı denizin üstünde kazıklara oturtulmuş bar kılıklı bir yere giriyoruz. İçerisi loş, bir masaya çörekleniyoruz hemen. Oturduğum yerden arkamdan bir yerden konuşan kalabalığın içinden Ya'nın sesini duyuyorum. Bir yerde de karşılaşmasak ne olur sanki? Fa gülüyor.

Garson içeceklerimizi getiriyor, masaya bakıyorum o anda. Aa! Burası, bu mekan; bir başka rüyamda Ya'nın bizi getirdiği yer değil mi? Bunları düşünürken garson iki de çay uzatıyor. Arka masadan gönderdiler diyor. Gülüyorum, yan masaya çay gönderilir mi be?


Masamıza bir kız çocuğu yaklaşıyor, elinde üç iskambil kağıdı: Sen olsan bunlardan hangisini seçerdin? Önümüzde beliren ekranımsı vizyondan masanın durumunu görüyoruz. Tam olarak yanda görülen kağıdı seçiyorum. Her niyeyse gözlerim parlıyor onu görünce. Kız gidiyor oyununa, önümde açılan ekranımsı şeyden oyunu seyrediyorum. Seçtiğim kağıt oyunu kazanmak için önünü açıyor, seri halde tüm masadakileri topluyor ufaklık. Meğerse bizim Ya, gidin şuna sorun, çok şanslıdır demiş.

Bir çocuk daha geliyor elinde üç kağıtla, tersliyorum: Bugün bitti şansım, yeter bu kadar! Pek de umrunda değilmiş gibi gidiyor.

Tam içeceklerimizi içecekken ortaokul çağında üç çocuk geliyor masanın yanına, bir şeyler soruyorlar. Yüzlerine bakıyorum, siz falanca okuldan mısınız? Evet, öyleler. Nasıl da bildim edasıyla Fa'ya bakıyorum. Aslında bu üç çocuk şimdi büyümüş, yetişkinlik kıyısında genç irileri. Ben sizin büyüklüğünüzü bilirim demiştim ki çalan telefona uyandım.

Hiç yorum yok:

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de