neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Cuma, Ekim 26, 2007

Yirmi Dakika

Bir cuma günü öğleden hemen önce, hava açık, rüzgar neredeyse yok, deniz sakin. Sesler yaklaşıyor ve uzaklaşıyor. Gidiyorum ve geliyorum, olduğum yerde dolaşıyorum gelmişleri ve gelecekleri. Başım dönüyor hafifçe. Ayağa kalksam belki gözüm bile kararır.

Yüksek Sadakat'i çıktığı zaman hiç dikkate almamıştım, sebepsiz. Geçenlerde radyoda duyunca ilginç geldi, kim bunlar diye sordum. Yeni mi çıktı? Çoktandır varmış.

Sevdiğim bir dizinin eski bölümlerine göz attım şöyle bir. Sokakta gençlerle konuşan yaşlı bir adam gördüm. Adam uzaklaşınca gençler arkasından söylendiler. Esnaf kepenklerini kaldırdı. Bir anne çocuğun kolundan çekiştirdi. Çocuk rengarenk giyinmiş kıza bakakaldı.

Hiç birine bulaşmadım. Orada olmayan adam gibiydim. Olmasam da çok şey değişmezdi. Çok sevdiğim ceketimi kimse bu kadar çok sevmezdi evet ama o ağacın yaprağı yine düşerdi. O anne yine çocuğunun nereye baktığıyla ilgilenmeksizin koparırcasına çekiştirirdi.

Özellikle sokakta gezerken daha çok hissediyorum bir 'sistem'in varlığını. Yürürken bulundukları yerden çıkan ve arkama düşen insanları hayal ediyorum bazen. Niye peşime düşsünler? Ya linç etmek için birinin peşine düşer insanlar, ya da omuzlarına almak için. Benim peşime niçin düşecekler?

Bir tır varmış, İstanbul'a gelmiş. İki gün boyunca buradaymış. Tam olarak nerede olduğunu ve hangi iki gün boyunca şehirde olduğunu bulmak neredeyse mümkün değildi. Tüm haber kaynakları Anadolu Ajansı mahreciyle sundukları haberlerinde başka bir şey anlatıyorlardı. Vazgeçtim korku ile kaplı o tırı görmekten.

İnsanların suratlarına baktım sonra yürürken. Başka hikayelerin insanları. Bir tanesi amele pazarında müşteri bekleyen zevzek bir işçi. Halini, vaziyetini görünce esir pazarındaki bu adamı satın almayacağımı düşündüm. İşlevsiz bir beden. Duyguları, hayalleri, düşünceleri var mı? Bir kap yemek ve şu yiyecekmiş gibi baktığı kadınlardan başka ne düşünüyor? Bir ailesi var mı? Oksijen tüketmeyi hakediyor mu? Hayır, topluma yararlılık açısından bakmıyorum, iki gün sonra o basit istekleri ve dizginleyemediği içgüdüleri yüzünden birilerinin başına bela olacak mı? Bu onun suçu mu? Halbuki onu da sevmeli, yaratılmış işte.

Sevgiyi düşündüm bir de. İnsanları niçün severiz? Bir insanı özel yapan tam olarak nedir? Yoksa aslında hiç birimiz özel değil miyiz? Aynı ilaçlarla iyileşebilen benzer mekanizmalar yığını.

Yabancılaşma, sevgi, insanlar, hayat, yapraklar ve bir sürü başka şey. Fakat yirmi dakikam doldu.

2 yorum:

mahallenin delisi dedi ki...

ben de bulamadım o tırı, yetişemedim daha doğrusu, "dün gitti" dediler. "peki" deyip döndüm geriye. dönerken, denizin üstünde "insanları niye severiz" diye düşündüm biliyor musun? karşımdaki genç sevgililere göz ucuyla bakarken takılıverdi aklıma. ama sorunun yanıtını bilmiyorum.
sevdiğimiz insanı özel yapan şey bizim ona olan sevgimiz- dir gibi saçma olduğunu düşündüğüm bir düşüncem var sadece.

ben yazmasam daha iyi galiba...

alef dedi ki...

yaraları çekermiş insanları birbirine, kendimizi de sevmek gibi gelir o yüzden bana bir başkasını sevmek.ayna gibi..

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de