neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Pazartesi, Şubat 06, 2006

mektup denemesi-1

sevgili babacığım;

şu hale bak; ilk defa hakla açık bir yerde sana sevgili babacığım diyorum. hoş, halka açık olmayan yerlerde de demedim ki hiç. olsun. oğuz atay babasına mektup yazmış. ben eksik kalır mıyım sence? bu soru biraz saçma oldu, bilhassa şekil itibariyle arızalı. çünkü sen benim hakkımda pek çok şeyi bilmezsin. muhtemelen bu bilmediklerin arasında doğum günümde vardır. "babama mektup" başlıklı mektubu ilk defa bugün okumadım, daha önce, sanıyorum bundan üç yıl önce okumuştum. ama o zamanlar yeterince hissedememiş olacağım ki bir de ben babama sesleneyim diye kağıt kalemi elime almamışım. atlamamak gerekir, çeşitli vakitlerde seni muhatap alan mektubumsu metinler de kaleme aldım ama ilk defa bu kadar uzun soluklu bir metine girişiyorum. üstelik bir de halka açık bir mekanda. belki de yine yarım bırakacağım pek çok yarım kalmış metinlerim gibi... bilmiyorum, şimdilik olduğunca yazmaya çalışacağım.

az önce, hemen bir önceki paragrafın son cümlesini yazarken aklıma ne geldi biliyor musun? sen bu mektubu okusan, öncelikle büyük harfle başlamayan cümlelere takılır kalırdın. belki eline kalemini alıp, o her şeyi kontrol edip onayladığın kaleminle hepsinin üzerini çizerdin. hiç unutmam, bir zaman gösterdiğim bir başarıdan ötürü okul dışından özel bir kurum berat vermişti. tabi ilk fırsatta heyecanla sana gösterdiğimde tamamı büyük harfle yazılan soyadımda N harfinin neden küçük yazıldığını sormuştun. halbuki ne önemi vardı, hatrı sayılır bir başarı göstermiştim, bununla ilgili hiç mi bir şey söylemeyecektin? ben de pek saf bir çocukmuşum ki oradaki N harfinin yanlışlıkla değil, seçtikleri fontun o şekilde olmasından dolayı öyle yazıldığını anlatmaya çalışmıştım. muhtemelen şimdi bunları duysan, hatırlamazsın, hatırlasan bile böylesi eften püften şeylere neden takılıyorsun kıvamında laflar edersin. bunun için işte, bunları sana söylemiyorum, böyle orta yere saçıyorum. o gün şöyle sonuçlanmıştı konuşmamız: verdiği beratın üstüne şahsın ismini doğru yazamayan bir kurumdan ne hayır gelsindi ki? halbuki tek istediğim benimle gururlandığını görmekti. yazıktır ki bunu hiç göremedim neredeyse. liseden mezun olduğum zamanı hatırlıyor musun? belki sen hiç bir zaman bilmeyeceksin ama o zaman da benim hiç suçum yoktu. eğer biraz daha dinlemeye özen gösteren biri olsaydın, belki bu kadar kırıcı olmazdın. evet, biliyorsun değil mi, kırıcı bir adamsın sen. kendince hep doğruları yapıyorsun ya, aslında o sırada pek çok şeyi kırıp döküyorsun. ve dahi bu dimdirek doğruluğun yüzünden pek çok yanlışı ardarda dizdiğinin farkında bile olmuyorsun.

düşünüyorumda, sen bu yazdıklarımı okusan zırvaladığımı düşünürsün. ben de biraz öyle düşünüyorum. bir bütünlüğü sağlayamıyorum. başka konulara sapıp duruyorum. hele ki şu an yaptığım külliyen zarar. çalışmam gereken bir saatte sana yazıyorum. bir düşün lütfen, sen çalışman gereken bir saat diliminde ailene vakit ayırdın mı hiç? bunu nedense hiç yapmadın. çünkü önemli olan iş disipliniydi. ağız tadıyla telefonda bile konuşamadık, çok hızlı bir şekilde en seri biçimde derdimizi anlatıp alelacele telefonu kapatmamızı isterdin, hala da öyle istiyorsun. şaşıyorum bazen sana, nasıl oluyor da bu hallerine rağmen seni iş yerinden arayıp muhabbet edecek bir eş hayali kurabiliyorsun. biliyorum, biliyorum, kesin buna karşı da vereceğin bir cevabın vardır. sen de cemil bey gibi kendince pek tutarlı bir adamsın. biliyor musun baba, tutarlı olmak o kadar da önemli bir şey değil, üstelik tutarlı da değilsin. sadece komiksin. nasıl komik biliyor musun? çocukca bir komiklik bu.

şimdilik ara vermek istiyorum musadenle. daha sonra yine yazacağım sana. hem o zaman cemil beyle benzerliklerinden daha çok bahsederim belki. bu arada sence oğuz atay'a ağabey mi demeliyim, yoksa amca mı?

Hiç yorum yok:

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de