mil-lî
çok tartışılan, çok düşünülen bir konuda yazmaya karar verdim. ilk bakışta çetrefilli ve uzmanlık gerektiren bir konu gibi görünse de salt izlenim seviyesinden, basitçe ne düşünüyorsam onu aktarmaya çalışacağım. bazen bir konu üzerinde daha önce yapılan okumaların temiz bir düşünme eylemini engellediğini düşünüyorum. henüz konu hakkında herhangi bir şekilde yönlendirilmemiş, önyargının karanlık sularına dalmamış bir zihin meselelere daha iyi bir bakış açısı getirmez mi acaba? halbuki işe bakınız; düşüneceğim diye kalemi alanların tümü tam da olayların ortasında. kirlenmiş bir ortamda sağlıklı fikirler vücûda gelir mi? bilinmez. tamam kabul ediyorum, bir konu hakkında bilgi sahibi olmadan üzerinde fikir yürütmek kabil değildir ama nasıl tarafsız bilgi edineceğiz? çocukların hayal gücü de henüz gereksiz sınırlarla çepeçevre donatılmadığı için bu kadar yaratıcı değil midir? evet görüyorsunuz ya, internetin hayatımıza getirdiği devrik cümleler yine her yanı sarmaya başlamışlar. konumuza dönelim: milliyet.
uğruna çaba sarfetmediğimiz bir şey için neden gurur duyalım ki?
bu cümleyi çok duyuyorum. tabii ki toplumun büyük kısmının benimsediği bir düşünce değil bu. çokları türklüğüyle gurur duymayı tercih ediyor. sahi, neden gurur duyalım ki uğruna çaba vermediğimiz bir şeyle? hiç birimiz bu ülkede doğmayı ve bu millete mensup olmayı seçmiş değiliz. ama bu ülkede kırmızı-beyaz her zaman çok satar. millî takım sponsoru olan firmalar bunu neredeyse gözümüze sokarlar, üstüne üstlük bundan çok da iyi para kazanırlar. vatandaş kırmızı beyaz logoyu görünce her nasıl oluyorsa dengesini kaybedip satıcının kucağına düşüverir. her alanda bir türk başarı kazandığı zaman bu bir övünç kaynağı olur. ömrü boyunca bir baltaya sap olamamış adamlar bile kendisiyle zerre miktarı alakası olmayan bu başarıdan pay biçer kendisine. kimse de dönüp sormaz, sen ne yaptın peki şu fani dünyada?
bugün şu haberi gördüm gazetede ve çok şaşırdım. ne yani bundan da mı gurur duyalım? o filmi bir türk çekmemiş olsaydı ne değişirdi benim için, yine aynı şekilde sabah kalkıp işe gitmeyecek miydik? tüm bunları eurovision da ve başka bir sürü şeyde yaşamadık mı? bu, milletçe ezik olduğumuzu mu gösteriyor yoksa? türk kelimesini her küçük yazışımda sinirleriniz zıplamıyor değil mi? yanlış anlamayın lütfen, bir kastım yok, bütün cümleleri öyle yazıyorum zaten.
kimisi de diyor ki, vatanı sevmek suç mu? sevmek ile gurur duymayı birbirine karıştırmamak gerekiyor sayın dostlarım. evet, vatanımı bende severim, üsküdar'dan gün batımını izlemeye bayılırım.
bu ülkenin her taşı tarih kokan, kazsan şüheda fışkıracak topraklarına aşığım. sanatını sanat için yapan, kimseyi umursamayan en iyisi için didinen zanaatkarlarının önünde saygıyla eğilirim. samimi gülümseyen insanlarını severim. ama bu tüm bir milletle gurur duymamı, bununla övünmemi gerektirmez. lafa gelince peynir gemisini aya uçuranlar değil midir çeşitli yerlere bağladıkları hortumlarıyla ceplerini dolduranlar. domatesin çürüğünü kesekağıdına dolduran yine bu milletin evlâdı değil midir? söylenme lütfen, evet taktım şapkalı harflere. çürük binalar yapan müteahhitler de, birbirini çekiştirmekten başka şeye vakit bulamayan dedikoducu kadınlar da bu millete dahil değil mi? türk diyince akla neler geliyor? dolandırıcının âlâsı değil mi? adamın biri tüm ülkeyi dolandırdığı yetmezmiş gibi bir de dünya devi şirketleri tufaya getirmeyi başardıktan sonra %7.5 oy almadı mı? hele bir düşünün, bir araya toplansa ucu bucağı gözükmeyecek kadar çok insan düpedüz aptallık etti. evet, kısaca 'bir elin parmakları dahi birbirine eşit değil' diyerek özetlenebilecek bir durum var ortada, öyle değil mi? peki tüm bu iyi ve kötülerin ortak noktası nedir: türk olmaları :-)
aynı millete mensup olmak öyle zayıf bir ortak payda ki... bu milletin her bireyi kendi çapında bir iradeye sahipken ve her biri farklı yönde hareket ederken aynı nüfus cüzdanını kullanıyor olmanın neresiyle övünülebilir ki? tekrar hatırlatmak isterim, bu, vatanı sevmediğim anlamına da gelmez. tabii ki zor günde yine bu insanlarla birlikte omuz omuza vereceğiz, birlikte toprağı eşeleyip çürük binaların altında yaşam mücadelesi verenlere ulaşmaya çalışacağız. ama lütfen bunlar birbirine karışmasın.
tüm bunların, aidiyet ve mensubiyet iç güdüsünden kaynaklandığını düşünüyorum. onları da sonra yazayım en iyisi..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder