uçurtma
çocukluğumda benim hiç uçurtmam olmadı. sonrasında da olmadı. aman ne romantik diye anlatmıyorum, özenmişimdir koşarak altıgen şeklindeki uçurtmasını havalandıran çocuklara. hani bir yanım da tamam uçurtma havalandı ve uçuyor, ee sonra ne olacak diyor. bilmiyorum ama tatlı, şirin bir his. uçurtma yapan çocukların bir sonraki adımı model uçak olabilir mesela. uçak mühendislerine sormak lazım kaçı uçurtma yaparak başlamıştır mesleğe. ben kendi mesleğime çok erken yaşta dedemin yeni almış olduğu hesap makinesini su dolu kovaya daldırarak başlamışımdır. ıslanınca çalışıyor mu diye test ediyordum, çalışmadı tabî ki. işte o çok yaratıcı olduğum ve uçurtmam olmadığı zamanlarda garip isteklerle ortaya çıkardım. ortadan ikiye kesilmiş bir elma getirmişti annem yemem için, olmaz ben bütün istiyorum diye tutturmuştum. çaresiz birleştirmişti anneciğim. {nasıl olduğunu merak eden olursa ayrıca anlatırım :-) }
bir ilkbahar günü bulutların arasında süzülen uçurtmayı görünce, bende istiyordum diye tutturdum. çözüm olarak evde mevcut bulunan alet edavat ile şeytan uçurtma yapabiliriz deyince annem, yatıştım. bu kağıttan yapılan basit uçurtma 'şeytan' gibi olduğundan pek cezbetmişti beni. tamam o zaman! hemen yaptık, beyaz dikiş ipi makarası da uçurtmama eklendiğinde uçuşa hazırdık. kokpiti hazırlamak gerekliydi. pencerenin dışına monte edilmiş, pencere eninde ve yüksekliğinde, 50 cm kadar dışarı uzanan kafesim benim için biçilmiş kaftandı. apartmanın en üst katında oturuyor olmak uçuş için en uygun ortamı sağlıyordu zaten, pilotajın rahat ve güvenli bir biçimde sağlanması için kafesin içine bir de minder yerleştirince kalkışa geçtik. rüzgarın da yardımıyla sokaktaki çocukların gıpta ettiği şeytan uçurtmam salına salına uçmaya başladı. aslında uçan o değil bendim. şimdilerde farkettiğim o çocuksu esaretimin intikamı gibiydi o uçurtma, onun özgürce havada salınması aslında tümüyle beni temsil ediyormuş. şüphesiz o zaman bunları ifade edemezdim ama o günkü hislerimin tercümesi böyle bir şey olsa gerek. türbülansa girmeden, hava boşluklarına düşmeden süren yolculuğumuz sırasında tecrübeli hostes annem, otomatik pilota geçip yemeğimi yemem konusunda ısrar edince ipi kafesimin demirlerine bağlayıp içeri girdim. bir güzel karnımı doyurup pencereyi açtığımda koskocaman bir hayalkırıklığı vardı. uçurtmam ipini koparıp gitmişti. makara, pilot koltuğunda yani minderimde öylece duruyordu. boş boş bakmıştım arkasından. annem şimdi hatırlamadığım teselli edici şeyler söylemişti. ve çok iyi hatırlıyorum, istediği olmayınca ağlayıveren şımarık çocuklardan değildim ben. hüzün içinde tasımı tarağımı toplayıp içeri girmiştim. çok üzülmüştüm, özgürlüğüm uçup gitmişti o uçurtmayla. bu erken tecrübe sayesinde hayatımdan ansızın uçup gidenler karşısında metin olmayı öğrenmştim sanırım. bir gün uyanınca, her şey bambaşkaysa ve buna öyle çok da şaşırmıyorsam bundan olsa gerek. üzülüyorum tabî ki, ama çok üzülüyor olmak bazı şeylerin değişmesi için yetmiyor, ipini koparan uçurtmam da hiç geri dönmedi. dönse ne olurdu bilemiyorum ama sonrasında da hiç uçurtmam olmadı.
çizim nataliedee.com'dan alınmıştır.