teşhir
elim yazdığınca bir şeyler karalayacağım. hani öyle uçayım kaçayım, güzel cümleler yazayım halinde degilim. farketmiyor, öyle de olsam yazamıyorum. bunu kabul etmem gerek. ama herhangi bir müzik enstrümanı ile kendime ait bir melodiyi çalabilecek kadar yetenekli değilim, içimdekileri tuvale aktaracak kadar elim fırçaya yatkın değil. harfleri tam da doğru sırayla dizemiyor olsam da ardarda koymayı başarıyorum birbirleriyle ilintili olacak şekilde.
ne bu teşhircilik merakın demişti sevdiğim biri, blog yazıyor olmayı, hayatını ve hislerini paylaşıyor olmayı teşhircilik olarak addetmesi pek de hoşuma gitmemişti açıkçası. blog yazmak teşhircilik mi? neyi gösteriyoruz insanlara burada? pek çok blog yazarı her gün kendi hakkında veya ilgilendiği konu hakkında sayfalarca yazı yazıyor. pek çok kişi de onları okuyor. kimin ne için yazdığına karışacak halim yok. ben kendim bizzat yine kendim için yazıyorum efendim. tek değilim, benden başka da kendisi için, kendini yazanlar var. erkeklerin yüreğini hoplatacak (!) derin dekolteleriyle arz-ı endam eden manken kızlarımız nasıl ki vücutlarını teşhir ediyorlarsa, evet, ruhumuzu, kendimizi teşhir ediyoruz ya da etmeye çalışıyorum. bunu niçün yapıyorum? tam olarak bilmiyorum. belki biraz düşünebilirim. kendimle konuşmaya çalışıyorum bazen yazarken. bir yanımın diğer yanıma, diğer yanlarıma anlatamadığı, anlatıp da dinletemediği yahut dinleseler de kaale almadıkları şeyleri yazıyorum buraya ki, dinlemeyen, anlamayan, kaale almayanlar kendilerini toplasınlar ve baksınlar, bu bizim diğer yanımızın gerçeğidir desinler. ne istediğine dikkat et gerçek olabilir derler ya hani, bunun sebebi de tam buraya bağlıdır işte. bir yanın hayal eder, ister ki gerçek olsun. diğer yanın inanmaz buna. olacak iş mi der ve beynimizde gerilere doğru iteler, hayatın mühim gerçeklerini (!) öne taşımak için. sonra o hayal eden, isteyen yanımız var ya, unutmaz bu durumu, alttan alttan çalışır, davranışlarımızı hayallerimiz lehine manipüle eder. haberimiz bile olmaz tam da o yolda ilerlediğimizin. sonra bir bakmışsın: sürpriiiz! diğer yanımız ve yanlar dedim ya, onu da açıklayayım. ben kendime bakınca öyle tek başına büsbütün bir parça göremiyorum. belki siz öylesinizdir, ne mutlu. ama biz burada bir kaç kişiyiz. tartışırız, kavga ederiz, bazen nefret ederiz, sığamayız tek bedene. birimiz üzülürken diğerimiz umursamaz, öbürümüz mutluyken bir diğerinin ağzı ekşiden yanmıştır. halbuki ben limonu severim. hele şöyle hafifçe de tuzlarsan, pek leziz olur, portakal gibi hatır hatır yenir. işte burada da, her seferinde bir yanım alınca eline mikrofunu bırakmayan milletvekili gibi yazıyor içindekileri. konuşuyoruz birlikte, birbirimize karşı samimi ve açık olmayı öğreniyoruz. böylece bir bütün halinde dışarı baktığımızda da tutarlı ve içtenlikli davranışlar sergileyebiliriz. hem belki tartışmalarımıza başkaları da katılır. o zaman her bir yanım yeni şeyler öğrenebilir, artık kurumaya başlamış olsa da belki biraz eğilir. bir de sizin haberiniz bile olmaz, aramızda konuşurken, hainlik yapanlar olur, bir yanım, diğer birini arkadan vurabilir. böyle al-açık olunca, herkes usturupluca ortaya koyuyor kendisini. tüm bunların dışında, hayat denen oyunun içinde kendinle konuşmaya, kendi içindeki farklı sesleri dinlemeye her zaman vaktin olmayabiliyor ya da başka bir işle meşgulken içeriden gelen isyanları, ayaklanmaları bastırmak daha kolay olabiliyor. halbuki burada herkes eşit, söyleniyor ortalığa pek çok şey. sıkıldınız değil mi? normaldir. son: burada içimdekiler görünüyor, sonra dışarıda beni görüyorsunuz. işte bu; olduğun gibi görünmek için çok iyi bir fırsat... ve bunu değerlendirmeye çalışıyorum.
1 yorum:
Nedenini bilmedigim bir cok seyi sen onceden anlamis anlatmissin banada.
Kutluyorum seni.
Anladım - bir solukta okudum
Anlamayacaklar - istedikleri kadar soluk kullansınlar...
Yorum Gönder