Akşamüstü
İstanbul bazen pastel bir şehirdir, hele ki buralarda bütün tabiat bahara uyanırken. Tabiatın kışın öleyazması ve sonra baharda ağaçların çiçeklenip yeniden hayat bulması yılbaşı kabul edilirmiş uzaklarda. Bugün guruba karşı camlarında yangın çıkan Üsküdar'a doğru seyrederken güneşin zayıf ışıkları boyuyordu işte şehri pastel renklere. İlginç olan; kimse bunun farkında değildi. Çünkü burası koşanların şehri.
Herkes koşar akşam vakti, metroya koşarlar, vapura koşarlar, otobüse koşarlar, hep koşarlar. Kafalarını kaldırıp havaya bakmazlar, çiçek açan ağaçlara bakmazlar, insanlara bakmazlar. Sokakta yürürken kimsenin yüzüne bakmayan insanlar şaşırtıyor beni evet.
Baktığım yüzlerde bir hikaye arıyorum, bir kaç saniye içinde mutsuz mu, özlemiş mi, şaşkın mı, yorgun mu görmeye çalışıyorum. Yanımdan geçen adamın bambaşka bir hikayesi olduğunu ve hikayelerimizin tam bu noktada kesiştiğini düşünüyorum. Hatta durdurup konuşursam ve bu konuşmadan hoşnut kalırsak hayatlarımız daha uzun süre kesişebilir bu insanlarla ya da işte böyle teğet geçip gideriz. Birbirine teğet geçen milyonlarca hayat...
Biliyorum, Ahmet Altan kıvamına doğru ilerliyor yazı, halbuki ben başka bir şey anlatacaktım?
Hayalî şeylere itibar etmiyor ciddi adamlar. Çünkü sahiden ciddi işleri var. Paralarını veya yıldızlarını saymak gerçekten daha önemli. O hava almayan poşet gibi plazalarında kategorize olmak, daha büyük odalara terfi etmek için üç beş kişiyi daha ekarte etmek, müthiş önemli toplantılara girmek daha önemli.
Ciddi adamlar kimsenin yüzüne bakmıyor, havaya da bakmıyorlar, çiçeklenen ağaçlara da. O zaman aslında yaşamıyorlar. Kim bu komediyi durduracak?
Aslında herkes biliyor tüm bu saçmalıkların poşet kadar gereksiz olduğunu; evet kardeşim, poşete gerek yok.
--
İstanbul bazen pastel bir şehirdir, bugün de öyleydi. Bir sürü şey düşündüm güneşin zayıf ışıklarına bakarken, yukardakileri de, aşağıdakileri de...
Bugün yeni bir şeyler yaptım hayatıma yön vermek adına ve merak ediyorum neler olacak bundan sonra. Bilinmezliğe yelken açmak ilginç bir duygu ve enteresandır ki bu sefer heyecanlı değilim, yorgunum sadece.
Sanıyorum her şey bu şehri sevmemle başladı...
3 yorum:
dedin ya daha önce de, hem bilinmek istiyoruz, hem de saklıyoruz kendimizi zırhlarımızın arkasına diye; tam da o yüzden bence kimseyle göz göze gelmeden koşturmamız. biliyoruz çünkü, gözlerimizi zırhlarla maskelerle kapatamayacağımızı...
çok kolay değil o zırhlardan kurtulmak ve kurtulanlarla karşılaşmak.umarım ki; attığın yeni adım seni mutluluklara götürür.
ben burda fark ettim koşar adım yürüdüğümü... sürü başı gibi en önde aptalca ilerlerken "acelen nedir" dediler de öyle fark ettim, "istanbul adımı bunlar" dedim.
bazen o kadar hızlı yürümeyi istemesek de, hani akıntıya kapılan kağıttan gemiler gibi, gidiveriyoruz. şişlide gece vakti yürürken aniden durup fosforlu martıları seyredebilen insanlar bi sonra bakışlar aşağıya kaydığında birbirine bakıp gülümser. teğet geçmenin en güzel anıdır.
Hayatina her yön verişte aynı şeyler yeni başlıklar altında çıkıveriyor karşına; yani kendinden kaçamıyosun.
Umarım senin bu yön verisin farklı olur, güzel olur..
Yorum Gönder