neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum. ama belki benimle ilgili bazı şeyleri, yazacağım bir kaç kelimeyi merak edenler olur..

Pazar, Nisan 01, 2007

Şaka Şaka

Evde geçen bir cumartesiden sonra şaka gibi bir pazar günü yaşadım. Yataktan hadi gel kahve içelim sesiyle çıktım, ne olduğunu anlamadan yola düştüm.

Beşiktaş motorunda arkamda oturan saçı başı pek hippi görünen iki çocuk konuşmaya başladılar:

a Sabah namazına kalkamadım yaa!
b Niye ki?
a (Okkalı bir küfür savurur) ... yaptığım şeytan rahat bırakmıyor ki!
b Kazasını kılsaydın ya.
a Sabah namazının kazası olur mu?
b Niye olmasın?
a Bilmem, olur gibi gelmedi bana.

Sonra motor gürültüsünün içinde inceden bir sızlama duyuldu; keman çalan adamı görünce gözlerim faltaşı gibi açıldı. Boğaza karşı fena da olmuyordu hani. Tekrar bu şehri sevdiğim geldi aklıma, kafama takmadım.

Karaya ayak basınca özlemiş bir seven insan buldum. İnsanın boğazın her kıyısında kendisini seven biri bulması güzel şey dedim. Yok yok, öyle düşündüğün gibi değil. Sonra yine şehri sevdiğimi düşündüm ama sonra hemen savdım bu düşüncemi.



İlk gidilen mekan kahvaltı için gelen onca insana rağmen zift gibi çayı dayayınca burnumuza, böyle çay mı olur diyip kalktık. Hazır şehirde hala kuşlar varken köfteci minibüsünde satılan leziz çayımızı denize karşı yudumlamayı tercih ettik. Tam çaylar biterken serçeler poz vermeye başladı, kırmadık tabi onları. Sonra yine tam düşünecektim, düşünmedim.

Sonra masallar alemine gönderdim onu ve yine kendi kıyıma dönmeyi düşledim. Bir de baktım o bana gelmiş, yeni bir maceranın kollarında buldum kendimi. Güzel insanlar gördüm. Sonra yine düşünecektim, düşünmeden yola çıktım.

Şehrin bir başka kıyısına gittim, yine bir bekleyen vardı. Birileri bana şaka mı yapıyordu? Koltuklarım kabardı, önemli hissettim kendimi.

Sonra bir adam gösterdi bana, ilginç bir adamdı. Başında mavi beresi, üzerinde montu, havuzun başında durmuş hep aynı yöne bakıyordu, on dakika boyunca baktı. Ben bilmesem de zaten bir saattir orada bakıyormuş. Yanına gittik, aldırmadı. Düşünmedim tabi.

Çay içtik Ayasofya'nın gölgesinde, konuştuk. Sonra o yüce ağaçlara bakarken aklıma beş yaşındaki Burak geldi.

a Burak dikkatli ol!
b Babam bana dikkati öğretmedi ki!

Artık dayanacak gücüm kalmamıştı, düşündüm. Evet işte, seviyordum bu şehri. İyi ama babam bana sevmeyi öğretmemişti ki.

7 yorum:

alef dedi ki...

bu kadar iyi sevdiğine/sevebildiğine göre birileri öğretmiş mutlaka.. belki de babandan öğrendiğin şey öğrendiğin zamanlarda daha tanımlanmamıştı (o hiç kendine diyebildi mi ki acaba, seviyorum diye..);) kim bilir...

bu kenti içine alabilecek kadar büyük bir kalbin var :) ne güzel

Adsız dedi ki...

http://pazar.zaman.com.tr/?bl=14&hn=516

Sem dedi ki...

İstanbul tadında bir yazı olmuş. Sen Pazar günü karsi sahildeyken bende bu taraftan baktim oralara ve İstanbul'da olmanın mutlulugunu yasadim. Galata ve Kız Kulelerinin karsilikli birbirlerine bakismasini izleyip, özgürce her iki tarafta ucan martilari seyrettim.

Ha birde yazin bana iyiki herşeyi anne ve babamizdan öğrenmiyoruz dedirtti:))

Adsız dedi ki...

o ikinci kıyıdaki Nesnevî bu pazar günkü düzeneği şaka olarak kurgulamış olabilir bence. 1 nisandır, ihmale gelmez.
mavi şirinler ve dağ çilekleri aşkına! her seferinde açınca patlayan yahut yumruk fırlatan hediye paketleri olmaz tabii ki.. :)

mahallenin delisi dedi ki...

babalar ve oğulları arasında ki o büyük kara delik...bildiğimiz herşeyi ebeveynlerimizden öğrenmediğimiz gibi sevmeyide başkalarından öğrenemeyiz. onların bize öğreteceği olsa olsa sevilmek olabilir.

aynı şeyleri düşündüğüm, aynı anda aynı şeyleri hisettiğim insanlar tanımışım ama aynı cümlelerle başlayıp hemen hemen aynı şeyleri anlatan yazılar yazdığım birini hiç tanımamıştım bugüne kadar :) eksik olma emi.

deryik dedi ki...

aziz nesin, "seni seviyorum tülsü" geldi aklıma.

serçeler!!!
bi de ince belli fotoğrafı olsaydı, ben suavi'den şimdi istanbul'da olmak vardı'yı dinlerdim bütün gün.

zift gibi çay nimettir. zira gavur ellerde çay en fazla paşa çayı kıvamı ya da ıhlamur.

ben o şehrin en çok çaktırmadan saçmalarken bana yakalanmasını seviyorum. egoistçe, bi bana yakalanıyor.

turuncu dedi ki...

ayşe
e çelik bile değişti kardeşim, şaka değişmez mi? ;-)


deli işte
şaştım kaldım bu işe :)


deryik
kuzum zift dediysem demli olması değildi sorun, keşke demli olsa, sabahın en kalabalık saatinde bayat çayı önümüze koymaları kızdırdı beni. tabi abdurrahman çelebi meselesi, bulamayınca insan onu bile özler :)

ince belliyi kadraja sokmak aklıma gelmedi bak, tüh!

Bil-sen-de

Pardus... Özgürlük Için...

Firefox 2

Bazen Okurum

Dinle-sen-de